3. Milli Eğitim Müdür Yardımcısı da atandı. Cümlenin gelişine “hayırlı olsun” denir ama sanıyorum ki buna ilişkin şöyle bir deyiş vardı: olmayacak duaya amin demem.
Tabi kimdir nedir nasıldır diye konuşulanlara kulak kabartınca. Çok yetkin, becerikli, yetenekli, iletişim becerileri yüksek, öğrenciler, veliler en çok da öğretmenlerle doğru diyalogu üretken bir dili kurabilecek biri deniliyor demek isterdim ama maalesef ki öyle demiyor kimse.
En çok ne diyorlar? En küçük meselelerde dahi imza atmaya çekinen imtina eden. İdare etmekten yönetmekten ziyade, korkularına teslim olmuş yanlış yapmaktan korkan ve bunun için hiçbir şey yapmayan, yapanın ya da yapmak isteyenin de önünü açmak yerine imza cimriliğiyle tıkayan bir eğitimci pardon idareci yine pardon, ne desem bilemedim.
En çok ne diyorlar dedim ama daha en çoğunu söylemedim.
Tesadüf mü dersiniz Batman Milletvekili Mehmet Şimşek’in danışmanıyla aynı soyadı taşıyor. Nesi olur ki acaba. Herhalde söz konusu zatın Milli Eğitim Müdür Yardımcısı olmasını belirleyen bu soyadı benzerliği değildir. Değildir değil mi yok değildir. Hatta Batman Milletvekili Mehmet Şimşek’in bundan haberi bile yoktur her zaman ki gibi, danışmanın yaptıklarını nerden bilsin danışmanı danışmayacak ya ona.
Ama fark ettiniz mi bilmiyorum, Milli Eğitimdeki atamalar konusunda iktidar partisi ve senkronize çalışan sendika ortaya öyle bir görüntü koyuyor ki kadrolaşma bir yana, kadrolara kimin, kimin demesiyle nereye atanacağı konusunda kendi aralarında bile uzlaşamıyorlar.
Bir yandan iktidar partisinin yerel temsilcileri diğer tarafta sendika, üstüne bir de iki milletvekilinin tercihleri olayı tam bir keşmekeşe dönüştürüyor ki eğitim kalitesini çocukların başarısını kimse düşünmüyor önemsemiyor ve bu konuda kimse kaygılanmıyor.
Bakınız mesela Milli Eğitim atamalarla o kadar meşgul ki okul kayıtlarıyla ilgili baş gösteren düzensizlikten dolayı Milli Eğitim önünde eylem yapan velileri önemseyip sorunlarıyla ilgilenmek bile akıllarına gelmiyor. Bir tek Müdür Yardımcısı Şafii beyin inip dertlerini dinlemeye çalıştığını diğerlerinin umarsız bir şekilde makamlarını terk etmeye bile tenezzül etmediklerini duydum. Neyden korkuyorlar ki bu korku onları o koltuklara çakılı tutacak mı sanıyorlar.
***
Okulların açıldığı eğitimin ders zilinin çalmaya başlayacağı şu günlerde tüm çocuklu evlerde bir heyecan bir telaş da aynı paralelde başladı. Eski bir kırtasiyeci olarak o günlerin telaşının bir de kırtasiyelerde yaşanan kısmını çok iyi bilirim.
Bir ay önceden tüm siparişleri verir rafları kitap ve defterle doldurur askıları çanta ve önlüklerle donatırdık.
Bütün bir yılın hasılatı bir ayda yapılır geriye kalan 11 ay öğrenci ve öğretmenin aldığı bir silgi bir kalemin gelirine mahkum kalırdık.
Tabi bugün kitaplar çok şükür Milli Eğitimin eliyle dağıtılmaya başlandı. Ve yine çok şükür tüm öğrenciler formalardan da kurtuldu. Haliyle kırtasiyecilerin elinde birkaç kalem silgi bir defter bir de çantadan oluşan kırtasiye alışverişine kaldı.
Son kaç yıldır kırtasiyecilerin sayılı kalan bu birkaç ticari malzemesi de bazılarını elinde telef edilmeye başlandı.
Defterler kaldırım üstlerinde kiloyla satılmaya çantalar giyim mağazalarında sergilenmeye başlandı. Bu da yetmez süper marketler kırtasiye reyonlarını her eğitim başlangıcında o kadar genişletti ki kırtasiyecilere ticari alan bırakmadı.
Elbette bunun hepsini önlemek mümkün değil ama tüm bunların yapılış biçimlerine ilişkin bir usul ve kaide vardır. Bu usul ve kaideye uyulması konusunda yetkililer tedbiri elden bırakmamalı derim.
Mesela en azından kaldırım işgalleriyle defterlerin kiloyla satılması engellenebilir, ya da bir balıkçının ya da kasabın kırtasiye malzemesi satması sorgulanabilir. Bu da mı var demeyin, kaldırıp kafanızı bi bakın etrafınıza çünkü siz bakıp ayıplamadıkça her şey değerini yitirecek ve hayatlarımız toplama çıkarmadan ve eşittir ifadesinden ibaret estetikten ve içerikten yoksun bir şekle bürünmeye devam edecek.
Ne mi alaka yılda bir aylık cirosuyla ayakta kalan kırtasiyeler kapanmaya kaybolmaya başlarsa, kitaplar da beraberinde kapanıp kaybolacak ve yeni neslin açıp okumasa da kitaba eli ve gözü ilişmeyecek artık.
Bunun da nelere sebep olacağını varın siz düşünün..