Kimin elinin kimin cebinde olduğu belli olmayan karmaşık bir seçim geçirdik. Çok şükür seçimler bitti. Şimdi rahatlama zamanı. Sevinsek mi yoksa üzülsek mi bilemiyorum ama tüm fikir ve düşünceler birbirine karışmış. İç içe geçmiş gibi.
Bu karışıklık bana Nasrettin Hoca’nın hikayesini hatırlattı.
Hani köyün çocukları dere kenarında oturmuş, ayaklarını suda çırparlarken Nasrettin Hoca çıkar gelir. Hoca’yı gören çocuklar hemen bir muziplik düşünürler. Suyun içinde ayaklarını birbirlerine dolayarak bağırıp çağırmaya başlarlar.
Nasrettin Hoca ne olduğunu öğrenmek için çocukların yanına gelince çocuklar hep bir ağızdan; “Ayaklarımız suyun içinde birbirine karıştı, hangisi kimin ayağıdır, onu bulamıyoruz hocam.” diyerek ağlar gibi yaparlar.
Nasrettin Hoca çocukların “hinliğini” anlamıştır. Kendisini kandırmaya çalıştıklarını fark etmiştir.
Kahkahalar atarak yanlarına gelir ve “Aaa benim çocuklarım, tasalandığınız şeye bakın, ben hemen sorununuzu çözerim.” diyerek kenarda bulduğu bir ağaçla çocukların ayaklarına vurmaya başlar.
Çocuklar neye uğradıklarının şaşırmışlardır. Yedikleri sopaların acısıyla “Uf, of, ay, vaylarla” her biri bir tarafa kaçışır. Ayaklar birbirinden ayrılmıştır. Nasrettin Hoca yaptıkları “hinliğin dersini verircesine arkalarından bağırır. “Çocuklar teşekkür etmek yok mu? Hadi gelin elimi öpün, sayemde ayaklarınıza kavuştunuz.” diyerek kahkahayı basar.
Nasrettin Hoca fıkrasında olduğu gibi seçim sürecinde hiç olmadığı kadar “ayaklar” birbirine dolanmış durumdaydı. Kimi “ayak” yapıyordu, hangi “ayak” kimindi, hiçte belli değildi.
Düşünceler, fikirler, idealler tamamen birbirine karışmış. Birileri “ak” dediklerine“kara”; “kara”dediklerine “ak”der olmuşlardı. Kimin düşüncesinin ne olduğu artık ayırt edilemiyordu.
Sofralar kurulmuş, parsalar dağıtılmış, herkese istediği pay sunulmuştu.
Pasta; fazlasıyla bölüştürülmüştü.
Kısacası ülke de ne kadar “ayak” varsa bu günkü kadar birbirine karışmamıştı.
Vatandaşlar; sağcı solcu, ülkücü kominist, alevi sünni, ilerici gerici, Kürt Türk, dinci dinsiz, aydın yobaz, cumhuriyetçi cumhuriyet düşmanı gibi yaftalarla birbirine düşürülmüş ve bu nedenle ülkenin bölünüp yıkılmasına varacak çatışmalara neden olunmuştu.
Bu seçimde ise birbirlerini düşman gören, militanlaşan, silahlanıp savaş açan, ülkeyi bölmek ve düzeni değiştirmek isteyenler; ülkeyi yönetmek isteyenlerle birlik olmuş, beraber hareket etmişlerdi.
Ne güzel değil mi?
Hakikatte düşmanlıklar bırakılıp kucaklatılarak oluşturulan ittifaktan daha güzel bir şey olamaz.
Ammmmaaa ve lakin; eğer silahlar hala ellerde bulunuyor ve bu silahlar ülkemizin birliği ve beraberliğine tehdit oluşturuyorsa o zaman şunu demeye hakkımız olsa gerek…
Bre Gafiller, bre Allahtan korkmaz, halktan utanmazlar…
Madem istediğiniz zaman birlik beraberlik içinde hareket edebiliyordunuz ne diye bu yüz küsür yıldır halkın arasına kin ve nifak tohumları serptiniz. Halkımızı birbirine düşürdünüz. Gençlerimizi kamplara böldünüz. Ellerine silahlar tutuşturup birbirine vurdurttunuz?
Ne diye insanlarımızı birbirine düşman kıldınız?
Yoksa bunların hepsi çıkar ve menfaatler elde etmek için halkın üzerinden oynadığınız kanlı bir oyun muydu?
Artık oyun bozuldu.
Çıkarlarınız için bağıra çağıra davet ettiğiniz seçimler geldi geçti. Seçim sopası, birbirine karışmış ayaklara en şiddetli darbesini indirdi. Seçimin sopasıyla her bir ayak kendi alanına çekildi.
Ey vicdan sahipleri!
Madem makam ve mevkiler için bir ve beraber olabiliyordunuz o halde bundan sonra da halkımızı kamplara bölmekten, gençlerimizi birbirine düşürüp kamplara ayırmaktan artık vaz geçiniz.
Kemali edebinizle nefsi emmarelerinizi nefsi lewwameye çevirip birlik, beraberlik ve vahdet içinde olunuz. Halkın refahı ve mutluluğu için gayret gösteriniz.