Olaylı geçen, görüşüldüğü ilk günden beri Mecliste kavgalara ve dövüşlere neden olan “iç Güvenlik Paketi”nden bahsedeceğim bugün.
10 günü aşan süre zarfında en son bardakların fırlatıldığını izledim.
Şuana kadar 33 maddenin kabul edilmesi ile beraber görüşmeler halen devam etmekte.
İktidar ısrarla bu paketi yasalaştıracağını söylüyor.
Muhalefet ise ısrarla bu paketin hukuk devletine aykırı olduğunu dile getiriyor.
Ana muhalefet, paketin yasalaşmaması ya da yasalaşma sürecinin uzaması için mecliste elinden gelen her şeyi yapıyor.
Hukukçular, siyasetçiler, gazeteciler ya da farklı kesimden insanlar programlara çıkıp İç Güvenlik Paketi hakkında desteklerini ya da eleştirilerini dile getiriyorlar.
Peki, İç Güvenlik Paketi nedir? 132 maddeden oluşan bu tasarıyı ne kadar biliyoruz.
Ben de üşenmedim, bu tasarıyı aldım, okumaya başladım.
Bu paketi incelediğimde polisin yetki alanlarının genişlediğini gördüm.
İnsanların da tepki verme nedeni bu zaten, Türkiye’nin Hukuk Devletinden çıkıp Polis Devleti haline geleceği düşünülüyor.
Öngörülere göre Hukuk Devletinden ve demokrasiden uzaklaşılacak.
Polisin adli ve idari yetkisi vardır. Polis adli olaylarda savcıya bağlıdır.
Savcı kanunlarla hareket eder. Polisin adli (yani suç içeren olaylardaki) amiri savcıdır.
Bu tasarıda polis, savcıdan izin almadan mülki amirden aldığı emirle birçok yetkiye sahip olacak.
İl İdaresi Kanunun 11 maddesindeki değişikle Vali, lüzumu halinde kolluk amir ve memurlarını suçun aydınlatılması ve suç faillerinin bulunması için gereken acele ve tedbirlerin alınması hususunda doğrudan emir verebilir.
Burada savcıyı devre dışı bırakarak soruşturma başlatma yetkisi Valiye veriliyor.
Vali’nin emriyle 48 saate kadar varan gözaltına alma yetkisi, maddedeki bir diğer değişiklik.
Bu yasayla kolluk amirine yetki veriliyor. Bu 48 saat içerisinde hakim denetiminin ne olacağı belirsizleşiyor.
Avukatla görüşme hakkı, göz altı işlemine itiraz hakkı olan hakim güvencesi ortadan kalkmış oluyor.
Maddelerden dikkatimi çeken bir diğer husus da toplantı ve gösteri yürüyüşlerine yüzlerini kısmen ya da tamamen örterek katılanlara hapis cezası getiriliyor.
Yani sadece yüzü kapalı olduğu için suç işlemiş oluyor.
Diyelim ki memurum veya öğrenciyim bir yürüyüşe katıldım, yüzümün görünmesini istemiyorum ve fular takmış bulundum. Başka hiç bir şey yapmama gerek yok.
Bu yasaya göre ben suç işlemiş oluyorum
Bir diğer maddede ısrarla molotofu patlayıcı madde olarak kabul ettiklerini belirtiyorlar. Zaten hiçbir aklıselim molotofun suç olmadığını söylemez. Ceza Kanunun 174 maddesinde patlayıcı ve tehlikeli maddelerden bahsedilmiş, hali hazırda bulunan Ceza Kanununa molotof da giriyordur.
Türkiye’de cezaların ve yaptırımların çok az olduğunu söylüyoruz.
Ülkede gün geçmiyor ki bir kadın cinayetiyle karşılaşmayalım.
Hırsızların iki, üç ayda serbest kaldığı, tecavüz ya da buna benzer suçların cezalarının yetersiz olduğu, hayvana yapılan işkenceler, çocuğa yapılan şiddet ülkemizde her geçen gün artarken meclisimizden bu konularla alakalı bir tasarı beklerdik.
Kanunlarla korunduğumuz suçların cezasız kalmadığını bilerek huzur içinde yaşanan bir ülke olmayı beklerken, bu İç Güvenlik Paketiyle sıradan vatandaşın temel hak ve özgürlüklerine yasayla sınırlama getirilerek, ülkenin Hukuk Devletinden uzaklaştırıldığını görüyorum.
Olan üstü hal ülkesi olmayan bir Türkiye umuduyla….