Güvenliği sağlayamadığında sokağa çıkma yasağı ilan edeceksin, elektrikleri kesecek, suyu kesecek bezdirmeye çalışacaksın, interneti kesecek sosyal ağlar üzerinden propagandaya mani olmaya çalışacaksın. Bir devlet bu kadar aciz olabilir mi?
Daha önce İran’da Mısır’da ve benzer ülkelerde özellikle internet üzerinden örgütlenmeleri engelleyemeyen devletlerin yasaklarına tanık olduğumuzda şaşırıyor ama bunun bizde olmayacağını sanıyorduk.
Kemalistlerin, AKP iktidarının hemen akabinde “Burası Mısır Olmayacak, Burası İran Olmayacak” naralarıyla korkularını bas bas bağırdıkları zamanları hatırlıyorum da o zaman gülüyordum. Ama öyle görülüyor ki devlet kendinden olmayanla antidemokratik ve hukuksuz mücadelesini tıpkı Mısır ve İran gibi yürütmeye başladı.
Devlet, bir taraftan bırakın halkını, kendini koruyamayacak kadar aciz düşecek, diğer taraftan acziyetinin kurbanlarını şehitlik(!), kahramanlık(!) nutuklarıyla kutsayacak. En garibi ise aynı devlet dökülen o insanların kanları üzerinden tehditler savuracak kadar pervasızlaşıp, kaos olmasın diye, şehitler gelmesin diye iktidardaki partiye oy isteyecek. Türkiye siyasi tarihinde böylesi görülmedi değil görüldü lakin bu ahlaksızlık bu kadar bariz ve yüzsüz bir biçimde zikredilmedi dillendirilmedi. Kılıfına uyduruldu. Şimdikilerin kılıfına uydurmak derdinden uzak olma şımarıklığı nereden geliyor dersiniz, 7 Haziran seçimlerinden öncesine kadar yüzde elli bizi destekliyor kibrinden. Halk arkamızda gururundan. O gurur onursuzluğa dönünce bakın bakalım halk arkanızda duruyor mu hala.
En çok adaletten bahsedenlerin söz konusu olan ötekiler olunca nasıl da adeletten uzaklaştığına bakın. Gittikçe 90’ların DYP zihniyetine dönen bir iktidardan bahsediyorum. Şeyhlerin, ağaların tekeline muhtaç düşen bir iktidardan bahsediyorum. İktidarı hırsızların elinden çıkarmıştı, hırsıza dönüştü. İktidarı yalancıların elinden çıkarmıştı yalancıya dönüştü. İktidarı katillerin elinden çıkarmıştı katile dönüştü. İktidarı silahla iş bitireceğini sanan apoletlilerin elinden çıkarmıştı, apoletler edindi. İktidarı faşistlerin elinden çıkarmıştı faşizanlaştı. İktidarı korucu çetelerinin elinden almıştı şimdi yeni korucular ediniyor. Saymakla bitmez ama artık iktidarı kendinden kurtarmasının zamanı geldi derim. Neydi ne oldu?
Önce kendi ortağını yedi şimdi kendi neferlerini yemeye başladı.
En çok barış siyaseti güdenlerin en çok kan dökenler olduğunu gördüğünde, neye kime inanacağımı şaşırıyor insan. Ve bu savaşın savaşanların eliyle bitebileceğine inancı kalmıyor artık. Gazete manşetlerine bakmanız yeter. İki manşet örneğinden bahsedeyim.
Biri “Zulme Karşı Direniş İbadettir” diyor. Diğeri “PKK Sıkıştı HDP Koştu” Diyor.
“Zulme Karşı Direniş İbadettir” manşeti sosyalist bir silahlı hareketin yıllar sonra geldiği noktanın özeti gibidir. Kürt halkının dinle bağını koparamayacağını anlayanlar o dini argümanı kullanarak halkı cephelerine çekmeye çalışıyor. Dinle mücadeleden, Dinle mücadeleye evrilmenin resmidir. O kirli samimiyetsizliğin çirkinliğin resmidir. Doğrudur “Zulme Karşı Direniş İbadettir” ama zalim kim tabii ki bizim dışımızdaki herkes.
“PKK Sıkıştı HDP Koştu” Böyle alçakça bir manşet neye hizmet eder? PKK’nin sıkışmadığını aslında hala ayakta olduğunu göstermeye dönük eylemlerini artırmasına hizmet eder. Daha çok eylem ve saldırıyla can almasına hizmet eder. Peki o eylem ve saldırılar, ölümler neye hizmet eder? Belki iktidardakinin artık 400 değil 550 milletvekili sevdasına, hem milli hem de yerli.
Kurban bayramınız mübarek olsun. Halkın ve mazlumun değil savaşın ve o savaşın faillerinin kurban edileceği nice güzel bayramlara.