Yaratılanlar içinde en üstünü İnsanoğludur.
İnsan, yaratılışın gayesini bilir, ona göre yaşarsa en üstün makama çıkabileceği gibi, aksi bir durumda da esfelüssafilin yani yaratılanlar içinde en alt tabakaya girmesi de mümkündür.
İnsanı Allah katında yücelten veya hayvanlardan daha aşağı bir seviyeye indiren ise İman ve Salih amel ile inkar ve isyandır.
Yüce Allah Al-i İmran suresi 178 ayet: “İnkar edenler, kendilerine vermiş olduğumuz mühletin, sakın kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Biz, onlara ancak günahları artsın diye mühlet veriyoruz. Onlar için aldatıcı bir azap vardır.”
İnkar etmek, görev ve sorumluluğu unutmak, canı istediği gibi yaşamak, İslam’a uygun bir iman ve yaşayışa sahip olmamak, dünya hayatı için bazı imkanlar ve zevkler verse de keşkeklerin fayda etmediği, ölüm ve sonrası için hursan olduğu bir gerçektir.
İman esasları dediğimiz; Allah’a, meleklere, kitaplara, Peygamberlere, ahret gününü, hayır ve şerrin Allah’tan yanı kadere iman’ın tamamına bir bütün olarak görmek birini diğerinden ayırmadan kalp ile inanıp dil ile ikrar etmekle olur.
İnsan; kendisine görev ve sorumluluk verilen, yapması ve yapmaması gerekenleri Peygamberler vasıtasıyla bildirilen, ölüm den sonraki hayatta da mükafat veya ceza verilecek, cennet veya cehenneme girecektir.
Bakara suresi 81- 82 ayetleri: “Evet, kötülük işleyip suçu benliğini kaplamış (ve böylece şirke düşmüş) olan kimseler var ya, işte onlar cehennemliklerdir. Onlar orada ebedi kalacaklardır.”
“İman edip Salih ameller işleyenler ise cennetliklerdir. Onlar orada ebedi kalacaklardır.”
Dünya hayatı sayılı olup bir imtihan yeridir. Kişi kafasına estiği gibi yaşama hakkına sahipse de neticesine katlanmak zorunda olduğudur.
İman etmek ve gereği gibi yaşamak, hata ve günahları için tövbe etmek kişinin ebedi hayatı için çok ama çok önemlidir.
İman; ilmel, aynel ve hakkal yekin olarak üç mertebeye ayrılsa de en üst mertebesi hakkel yakin bir imana sahip olmaktır.
Allah’ın rızasına uygun yaşamaya çaba göstermek, hayat ve yaşamını Kur’an ve Sünnete uygun biçimde olmasına dikkat etmek, imanın hakiki lezzetine ulaştığının bir göstergesidir.
Yüce Allah Al-i İmran 110; “Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a iman edersiniz…”
“İyiliği emir kötülüğü men etme”, görevini yerine getirerek hayırlı bir ümmet veya o ümmettin bir ferdi olmak, ben Müslüman’ım diyen her kesin hedef ve gayesidir.
İyilik; iman, ibadet, muamelat, ahlak yanı Allah’ın rızasına uygun olan her şeyi kapsar.
İyilik: kişilerin, liderlerin, siyasi partilerin, toplum rızasının, zamanın ve çağın gereğine uygunluk değil Allah’ın rızasına uygun olanıdır.
Günümüzde birçoğumuz; iyiliği, siyasi partilerinin peşinde gitmeyi, onlara seçimi kazandırmayı olarak görmekteyiz.
Toplumda; Allah’a imanı, Namazı yaygınlaştırmayı, insan haklarına saygıyı, Peygamber sallallahu aleyhi ve selemin sünnetini, anne-baba hakkını, Büyüklere saygı ve küçüklere sevgiyi, akraba, komşu hakkı ve daha nice iyilikleri toplumda yerleşmesi için pek çaba harcamayız.
Sabah gittiğimiz bir cami var, genelden değişmeyen dört beş kişi ile namazı kılarız. Müezzini ezan okuyup “Heyye ala salla, haya ala felleh” “Namaz gelin, kurtuluşa gelin” demesine rağmen Müslüman olan bir beldede ve camiye gelmeyen Müslümanlar ne hazin bir durum.
İslami STK’lar, hacı, hoca, imam, şeyhler, İslam’ın emir ve yasaklarını insanlara anlatıp çaba harcayacakları yerde, siyaset peşinde gidenler, partisi için kapı kapı dolaşanlar dini değerleri siyaset için bozuk para gibi harcayanlar acınacak kişilerin başında gelenlerdir.
Müslüman bu dünyayı ebedi görmediği için kişi veya siyasilere göre değil, Allah’ın rızasına uygunluğa önem verir.