Ebeveyn olanlar bilir, çocuk yetiştirmekte en önemli eşiklerden birisi ilkokul çağıdır.
Bu yıllar çocuğun hamurunun şekillendiği dönemdir.
Şekillenip kuruyan hamura sonradan yapılan müdahalelerin başarı şansı çok düşük, tahribat şansı çok yüksektir.
Bunun için de ebeveynler özellikle ilkokul çağında öğretmen seçimine özen gösterirler.
Çocukların şanslarının açık olması için işi şansa bırakmamaya çalışırlar.
Yaşadığımız acı tecrübelerden sonra bizde öyle yaptık.
Oğlum Muhammed’in en iyi öğretmen ve en iyi okul ile yoğrulmaya başlanması için çok çalıştık, çabaladık, istatistikler, raporlar, dökümler hazırladık.
İyi öğretmen ve iyi okulun kesiştiği bir yer gerekiyordu. Buna iyi idareciyi de eklemek gerekiyordu.
Önceliğimiz öğretmendi ama diğerlerini de ekleyebilirsek çok iyi olurdu. Çok iyi öğretmenler (o yıl birinci sınıfları okutacak) çok iyi okullar çok iyi idareciler bulduk. Ama hepsinin kesiştiği çok az seçenek vardı elimizde.
Oturup konuştuk tartıştık. Lale Kubba hoca çok iyi ve disiplinli bir hoca.
Zübeyde Hanım, ilköğretim okulu fiziki olarak uygun bir okul.
Okul Müdürü Bülent Eren, genç, girişken, ufku açık, çalışkan ve aynı zamanda öğretmen oğlu öğretmen…
Tecrübe mi diyeceksiniz. 2 kamyon idarecilik tecrübesi var.
Bir tarafta doğduğum seneden beri öğretmenlik ve idarecilik yapan Veysi Günaydın hoca. Diğer tarafta yine en az onun kadar tecrübeli ve disiplinli Kadriye Erdal hoca.
Asıl iş öğretmende bitiyor olsa da ekip işi olmasa işler mutlaka aksar.
Bunun için de ben Lale Kubba Hocamın şahsında tüm Zübeyde Hanım Ailesini kutluyorum.
Dün çocukların mezuniyet gecesi vardı. Lale hoca çocuklardan çok daha heyecanlıydı.
Ona “alın teri teşekkürle ödenmez diyorlar ama sizin hakkınız hiçbir şekilde ödenmez,” hakkınızı helal edin dedim.
Her zamanki mütevazı, müşfik ve samimi duruşuyla, sessizce mırıldandı, kelimeler düğümleniyordu boğazına.
4 yıldır kendi çocuğundan çok gördüğü minik kuşları uçuyordu ellerinden.
Onlara okumayı, yazmayı değil, hayata karşı duruşu, sevgiyi, saygıyı, hoşgörüyü, disiplini, düşünme gücünü, direnmeyi, en iyiyi istemeyi, istemeden önce çalışmak gerektiğini, her zaman gözlerinin zirvede olması gerektiğini ve daha neler neler öğretmişti.
Girdikleri her sınavda, il ve ülke geneli başarılar elde etmişlerdi.
Bu çocuklar çaplarının çok üstündeydi.
Çünkü öğretmenleri çok iyiydi ve onlardan her şeyin en iyisini istiyor ve o yönde yönlendirmeler yapıyordu.
Sadece onları değil bizi de çalıştırıyordu.
Çocuklarımıza verilen mesajların büyük çoğunluğunun onları aşıp bizim alnımıza yapıştığını ve bu ağır yükün bir kısmını bizimde yüklenmemiz gerektiğini bildirdiğini biliyorduk.
Bazen karşılık veriyor, bazen de duymazlıktan geliyorduk.
Çünkü öğretmen demek, süper kahraman olmak demekti.
Biz de en süperini bulduk ya yüklendik yüklenebildiğimiz kadar.
Gerçekten öğretmenlik, süper kahraman olmayı gerektiriyor.
Normal bir insan iyi öğretmen olamaz. Normal insan, normal öğretmen yani memur olur. Öğretmenlik ile memurluğun sınırları asla örtüşmez.
Memurluk yapacağım diyenler asla çocuk yetiştiremez, hamur şekillendiremez, gelecek kurgulayamaz.
İyi öğretmen, benim sıkıntısını çekemediğim çocuğumun yanına 30 tane daha katıp, hepsinin derdine derman olmaya çalışan, gece gündüz, yaz kış dinlemeyen, kendisine belirlenen tüm sınırları yok sayan insanüstü yaratıktır.
Onların hakkının karşılığını devlet ödeyemez. Aldıkları maaş, onların döktükleri emek karşısında sadece emekler!
Biz onlara minnettarız. İyi öğretmene denk geldiğimiz içinde çok şanslıyız.
Lale Hocama, Bülent, Veysi, Kadriye Hocalarıma onlar gibi süper kahramanlardan olan M. Şirin abime ve İlkokul öğretmenim Nurhan Yağcıoğlu’na (merhume) şükranlarımı sunuyorum.
Öğretmenliği memur gibi değil süper kahraman gibi yapan güzel insanların sayısının artması dileğiyle, sağlıklı ve mutlu kalın…