15 Temmuz’un bizlere bıraktığı miraslardan biri ‘Kayyım-Kayyum-Kıyam’ kelimesidir.
‘İltisak-İrtibat! Kelimeleri gibi.
Bu kelimeleri önce anlamaya çalıştık.
7 yıldır da aşina olduğumuz bu kelimeleri bir türlü anlayamadık.
Nereden, nasıl türettiler?
Bilinmez ama darbe sonrası OHAL kararnamelerini hazırlayanlar büyük ihtimalle Arap kökenli idiler. Çünkü bu bilinmeyen ve sonradan litaretürümüze giren kelimelerin kökeni Arapçadan geliyor mesela;
Kayyım veya kayyum kelimelerinin sözlük anlamına bakarsak Arapça kama (durmak) kökünden gelir ve kıyam (yerine geçmek, yürütmek) kelimesinden türemiştir. Türkçemiz aslında en zengin diller arasında dünya sıralamasında 20’ci sırada yer alıyor neden hala Arapça kelimelere takılmışız?
Anlam veremiyorum.
Bu KHK hükümlerini bir Suriyeli, veya bir Ürdünlü ya da Katarlı yazmasın mı?
Olmaz-olmaz demeyin Burası Türkiye…
Kayyım veya Kayyum ya da Kıyam kelimelerini ilk kez Batman Belediyesine Kayyım atandığında kavramaya çalışmıştık ve o günden bu güne 8 yıldır kayyımla yatıyoruz Kayyumla kalkıyoruz, Kıyamla haşir-neşir oluyoruz.
Neden böyle oldu?
İnsanların savunma hakları ellerinden alındığında sesiz çoğunluğun bir gün kendilerine de sıra geleceğini her nedense unuttu.
Önce Batman’da prova yapıldı akabinde uyanan olmadı, baktılar halk memnun (!) bir sabah uyandıklarında bölgede hür irade haritasının iktidar otoritesi haritasına dönüştüğünü gördüler.
Batı illerinde görevden alınan Belediye Başkanlarının yerine demokrasinin gereği gibi Meclis üyelerinden biri Başkan olarak seçiliyor, bizim bölgemizde ise direkt Kayyum ataması gerçekleştiriliyor.
***
Önce Vali Yardımcıları Kayyum oldu sonra Valiler Kayyum olarak atandılar. Şimdilerde ise yine görevden almalar için prova olarak Hakkari Belediyesi seçildi.
Eğer tutarsa bir sabah kalkmışız Kayyumla yönetildiğimizi fark edeceğiz.
Bundan kaçış yok.
Halk memnun oldukça (!) bu iş böyle sürüp gidecek.
İşin ilginç tarafı “normalleşme” adı altında halka narkoz verilirken, insanların buna kanmış olmalarıydı. 28 Şubat darbeci generaller bir gecede aniden affedilince herkes “fabrika ayarlarına dönüyoruz” dedi. Halbu ki, bunun bir siyasi rüşvet olduğunu saf ve temiz halkımız maalesef anlamamıştı hatta daha da ileri giderek siyasi otoriteye oy vermedikleri için neredeyse pişmanlık duyacaklardı!
Hatta bazıları daha da ileri giderek sisteme oy vermedikleri için vicdan azabı bile çekmişlerdi!
Ne demiş düşünürler; “halk uyanmadıkça dikta rejimleri uslanmaz”
Yani anlatacağınız bu işin kaçarı yok, ağlasanızda sızlasanıza da bu kıyım pardon Kayyım uygulaması devam edecek.
Bildiğiniz gibi eskiden Valiler devleti temsil ederlerdi. Şimdilerde hükümet devlet olduğundan veya devlet hükümet olduğundan Valiler maalesef siyasi otoriterin bir figüranı, ben olsam Vali değil de iktidarı temsil eden bir siyasetçiyi Kayyım olarak atardım.
Mesela inşaat mühendisi olan bir kardeşimizi Kayyım yapardım.
Ya da hukukçu bir siyasetçiyi Kayyım yapardım şu aralar kadro arayan birçok hukukçular var zaten.
Veya elektrik-elektronik mühendislik diplomasını olan bir eski siyasetçiyi atardım.
Aslında en doğrusu ilk Kayyım Şevket Valiyi yeniden Kayyım yapmak.
Bence en akıllıcası bu tercih olur.
Tabi bu işin şakası hani derler ya “güleriz ağlanacak halimize!” Maalesef bizler de ağlanacak halimizden bazı espriler çıkarabiliyoruz.
***
Ne olursa olsun her halkın kedi kendini yönetme hakkı vardır.
Bu kavram tüm uluslararası hukuk kuruluşlarının terminolojisinde yer alır.
Ama her ne hikmetse Türkiye de bu demokratik hak diğer haklar gibi görmezlikten gelinir.
Demokrasiye, hukuka, adalete ve eşitliğe inanıyorsak halkın hür iradesine de saygılı olmak zorundayız. İstesek te istememek te halkın tercihine saygılı olmalıyız.
Bu durum kendi saygınlığımızı da artırır.
Yeter ki hak, hukuk ve adaletten ayrılmayalım çünkü;