Tahammülsüzlük had safhada. Kimsenin kimseyi anlamaya dinlemeye çalıştığı yok ancak ketenpereye getirip insanları kendinizi dinletebilme şansınız var ki onun da sonucunda başınıza gelebileceklere razı gelmelisiniz.
Malumunuz birkaç gün önce memleketin en namlı birinin programına konuk olan işsiz bir kadın öğretmenin söyledikleri ve ardından yaşanan curcuna, ruh halimizin artık ne denli toparlanamaz olduğunun en bariz delilidir.
Kadına, TV Kanalına, şovmene demediklerini bırakmadılar memleketin kandan beslenen, faşist ahalisi. En cahilinden sözüm ona en okumuşuna (bunlar her ne okuyorsa artık)
Kanal hemen bir açıklama yapıp kendini kurtarmaya çalıştı. Yıllardır memlekette ne olup bittiğine gözlerini, kulaklarını var ise kalbini kapatan, yani suya sabuna dokunmayan, dokunmadığı için de elleri ve zihniyeti kirli şovmen çıkıp yalvararak bir polis çocuğu olduğunu hatırlattı ve “çocuklar ölmesin” diyen o kadını alkışlattığı için 10. Yıl Marşı kıvamında özür diledi. Kalpak takıp alnına Ne Mutlu Türküm cümlesini dövdürmeyi unutup ambiyansı eksik bırakmışsa da yanlışlıkla değdiği su ve sabuna karşı alerjisinin tedavisinde ilk kez bu kadar ciddileşmişti.
Artık öyle bir hal almış ki iktidarın haricinde birilerinin dümenine su taşımanız gerekmiyor. İktidarın dümenine su taşımıyor oluşunuz bile sizi terörist, sizi bölücü, sizi vatan haini yapmaya yetiyor.
Haddinize midir devletin sürdürdüğü bir savaşın bitmesini durmasını istemek.
Devlet ya da iktidar barış istemeden siz isteyemezsiniz. Devletin öldürdüğüne, “ölmesin” diyemezsiniz.
Bir zamanlar çok değil daha iki yıl önce Devletin en başındaki değil miydi Diyarbakır’da Şivan Perwer’le çıktığı sahnede, "Şiddet sorunun çözüm yöntemi değildir. Artık kimse yoksul Kürt çocuklarının, yoksul Türk çocuklarını kanı üzerinden rant hesabı yapmasın. Hiçbir devlet, hiçbir lobi, bizim çocuklarımızı kullanarak kimse çıkar hesabı içine girmesin. Allah'ın izni ile gelecek çok daha farklı olacak. Dağdakilerin indiğini, cezaevlerinin boşaldığını, 76 milyonun kucaklaştığını, bir olduğunu, beraber olduğunu, birlikte büyük Türkiye, yeni Türkiye olduklarını göreceğiz" diyen?
E ne oluyoruz şimdi, bu da mı terör propagandası, bu değilse Ayşe Çelik’in "Ülkenin doğusunda yaşananların farkında mısınız? Burada yaşananlar ekranlarda çok farklı aktarılıyor. Sessiz kalmayın. İnsan olarak biraz daha hassasiyetle yaklaşın. Görün, duyun ve artık bize el verin. Öğrencilerini terk eden öğretmenlere seslenmek istiyorum. Bir daha oralara nasıl dönecekler. O tertemiz çocukların gözlerinin içine nasıl bakacaklar. Yazık; insanlar ölmesin, çocuklar ölmesin, anneler ağlamasın" demesi neden terör oluyor?
***
Barış için 1200 akademisyen ve toplamda 2 bini aşkın aydın imza veriyor diyor ki bu savaşı bitirin “Türkiye’de abluka, yerinden etme, baskı, sivil, asker ve polis ölümleri sürmektedir. Bir kez daha devleti bir an evvel müzakereleri başlatmaya davet ediyoruz. Bölgeye bağımsız gözlemcilerin girmesi, işlenen suçların faillerinin ortaya çıkması ve yargılanması ve barış taleplerimizi yineliyoruz. Tüm Türkiye’yi fikir ve muhalefet özgürlüğü, hakikat ve barış hakkı çevresinde kilitlenmeye çağırıyoruz” diyor.
Bu ifadelerin hangisi kime niçin batıyor ki hemen vatan haini ilan ediliyor faşist tacizlere muhatap kalıyor. Bu cümlelerin battığı kişiler çok değil daha birkaç yıl önce bunların on mislini söylüyordu. Ne oldu ne değişti?
Her kim ki insanların kanından nemalanıyor, her kim ki her gün yaşanan ölümlerden siyasetini, gücünü, iktidarını alan hâkimiyetini büyütüyor. Her kim ki savaşı, şiddeti, ölümü kutsuyor aklına vicdanına tüküreyim. Kendi nefret, kin ve ateşleri yeter onlara…