İnsanın yaşama dair biçtiği anlam, onun çevresinde biriktirdikleri ile şekillenir.
Doğduğu ev, beraber yaşadığı aile, zaman geçirdiği arkadaşlar, büyüdüğü ortam, sokak, mahalle hatta hayatını ikame ettiği şehir bile onun kararları, iradesi, duyguları, düşünceleri, hayata bakış açısı, hayalleri, düşleri, beklentileri, geleceği, ömrü, yaşantısı üzerinde etkilidir.
Çiftçi bir ailede büyüyen bir çocuk, öğreneceği ilk kelime muhtemelen tarım olacaktır. Hayvancılığın geliştiği bir yerde doğan biri, kuzulara isim vererek hayata başlayacaktır. Sonra otlakları, meraları, süt sağmayı öğrenecek. Sporcu bir aileye sahip bir birey, ilk hediyesi bir top olacaktır kanımca.
Bir öğretmen çocuğu ise nezaketi, bilgiyi, irfanı, aydınlığı önceleyecektir.
Babası doktor olan bir çocuğun çoban olma hülyası olmayacaktır mesela. Sağlıklı yaşamanın prensiplerini öğrenerek çıkacak hayatın ilk basamağına.
Eğer bir müzisyen ise anneniz; Ahmet Kaya'nın şarkılarını ezberleyerek aşık olacaksınız. Taş ören bir ustaya meyliniz çok olmayacaktır diye düşünüyorum.
Deniz kıyısı bir şehirde büyüyorsanız; ağ, balık ve bir sandal süsleyecek hayallerinizi.
Mezopotamya ise anavatanınız; toprağın bereketiyle büyüyeceksiniz. Buğday boyu yedi başak düşlerle süslenecek geceleriniz.
Bir Anadolu kenti ise doğduğunuz yer, bilgi ışığıyla selamlayacak sizi her sabah güneş.
Şartlarınız, koşullarınız sizi büyütür. Düşüncelerinize kendi rengini verir.
Eğitim seviyesi düşük, kültürel gelişim yaşamamış bir toplumun üyesi iseniz; sizi bilgiye, öğrenmeye, gelişmeye davet eden herkesten korkar, öfke duyar hatta düşmanlık beslersiniz. Hakikat ürkütücü, değişim, karanlık bir girdaba dönüşür sizin için. İleriye gitmekten çekinirsiniz. Öğretilmiş yanlışları, doğrularla değiştirmek için bir ömür heba edersiniz.
Sahip olduğunuz yargılarınıza, kalıplara, öğretilmiş düşüncelerinize kalın kalın duvarlar örersiniz. Kırmızı duvarlarla. Kıpkırmızı duvarlarla. Onları yıkmaya Albert Einstein bile sizi ikna edemez.
Bu duvarlar, sizi ilimden, bilimden, bilgiden, uzak tutar. Yarınlara topal, geleceğe âma kalırsınız. Sonsuz gökyüzü maviliğini göremezsiniz. Kuşların özgürlüğünü, kartalların cesaretini bilmezsiniz. Farklı kültürleri, diğer lisanları, başka insanları, tanımazsınız. Dünyayı, geleceği, değişimi, dönüşümü bilmezsiniz. Gördüğünüz sadece bir duvar. Yaşantılarınızın alın teriyle, atalarınızdan miras aldıklarınızla, çevrenizle beraber ördüğünüz o duvardan başka hiç bir şeyi ama hiç bir şeyi göremezsiniz.
Öğrenmek, kabul etmek için bilmek gerekiyor. Gerçekliği, hakikati, doğruları, bilgiyi, dünyayı anlamak için değişmek gerekiyor. Bu da güneşi görmemizi engelleyen kırmızı duvarları, ön yargılarımızı kırmakla mümkündür.
Çevremizle imece usulüyle yükselttiğimiz duvarlar ancak kitapla, bilgiyle yıkarız.
Var olmak, dünyayı tanımak, kendimizi okumak Rabbimizi bilmek için duvarlarımızı yıkmamız gerekiyor.