Boyacı Meheme ile ortak arkadaşımız olan Sado aramızdan ayrıldı.
11.07.2021 tarihinde bu köşede yazdığım “Mehmenin sadakası” başlıklı yazıda Koçer Sadullah’ın dramatik hayatından söz etmiştim.
Bizim semtin divanesi Sadullah Bilgi, Batman’ın eski Ziraat Bankası Binasının daracık sokağında bir evde oturuyordu.
Ev ile çarşı arasında sürekli mekik dokuyordu.
Sabahın ilk ışıkları ile eski postane etrafındaki kahvelerde en erken görünenlerdendi.
12 Eylül işkencehanelerinde akli dengesi bozulan Koçer Sadullah, bir süredir ağır bir hastalığın pençesinde hayat tutunma mücadelesi veriyordu.
Gittikçe sağlığı bozuldu.
Son zamanlarda çarşıya geldiğinde kısacık evin yolunu yürürken nefes nefese kalıyordu.
Çünkü ciğerleri iflas etmişti.
Ona herkes Sado diye hitap ediyordu.
Boyacı Meheme’nin kadim dostu Koçer Sado, ölümünün ardından ailesi tarafından sessiz sedasız toprağa verildi.
Sado’nun ölümünü duyunca Boyacı Meheme’nin ne mezara ne de taziyesinin yapıldığı yas evine gitmeye yüreği el vermemiş.
Meheme Ayakkabı boyarken bu ara fırça darbeleri daha ağır işliyor.
Sado’nun ölümünün ardından cilaladığı ayakkabılar eskisi gibi parlamıyor artık.
Sado’yu hatırladıkça gözlerinden yaş akıyor.
İkisinin kaderi benzeşiyor.
İkisi de yaşamlarında zülüm, hapishane, yokluk ve eziyet görmüşler.
Ancak, Koçer Sado’nun yaşadıkları daha zor ve ağır.
12 Eylül de günlerce gözaltında işkence görmüş, sonra Diyarbakır Hapishanelerinin işkencehanelerinde şiddetin her türlüsünü yaşamış.
Öyle ağır işkence görmüş ki aklını yitirmiş, deli divane olmuş.
Bu yüzden Sado’nun acılı bir hayat hikâyesi vardı.
Bizim semtteki küçük kahvehaneye ne zaman uğrasam Sado aynı noktada oturmuş çay ve sigara içiyordu.
İhtiyacı olduğunda para istediği sayılı kişilerden biri bendim.
En son karşılaşmamızda kendisine bir paket sigara almamı istemişti, sağlığının kötü olduğunu ve doktorun ona sigarayı yasakladığını bildiğim için isteğini yerine getirmemiştim.
Ama yine de kızmamıştı bana.
Bazen tek başına kahvehane köşesinde otururken çoğunu benim ona verdiğim küçük deftere bir şeyler yazıyordu.
Defterler dolunca da dersini tamamlamış gibi getirip bana teslim ederdi.
Yazdıklarından hiçbir şey anlaşılmıyordu.
Bilinmez birilerine dilekçe ve mektuplar yazıyordu.
Ben de ondan aldığım defterleri büyük ciddiyetle alır, bir köşede saklardım.
Sayfalarını karaladığı, şekiller çizdiği defterini incelediğimde iki sözcük dikkatimi çekti, işkence ve karanlık.
Merak ettim, bu iki sözcüğün anlamını sordum.
İşkence ve karanlıktan çok korktuğunu söyledi.
Çünkü 12 Eylül döneminde onu işkenceye götürürken ve işkence yaparken hep gözünü kapatmışlar.
O günden sonra yaşamı boyunca uyurken gözleri korkudan hep açıkmış.
Gözleri açık bir şekilde bu dünyaya veda etti.
Sado gözlerini hiç kapatmadı korkudan.
Şimdi öbür dünyada kendisine ağır işkenceler yapanlarla hesap zamanı.
Suçsuz sebepsiz yere, daha lise öğrencisiyken insanlık dışı uygulamalarla onun aklını başından alanlarla adil bir şekilde yargılayacağı durakta şimdi.
Ve artık gözlerini rahatlıkla kapatabiliyor.
Ruhun şad olsun, mekanın cennet olsun Koçer Sado.