-Hani, koronadan ölen kimseyi tanıyor musun? -Hayır, tanımıyorum.
-Peki tanıdıklarının tanıdığı kimse var mı? -O da yok ama tanıdığım pozitif vakalar var.
-Kim diyor pozitifmiş, hepsi yalan başka hastalığın belirtilerini salgın belirtisi gibi sayıyorlar. Devlet Dünya Sağlık Örgütü mü yoksa Birleşmiş Milletler mi İMF mi bilmiyorum artık, ödenek almak için pozitif vaka gösteriyor. Hastaneler de devletten para almak için vaka sayısını şişiriyor. Vatandaş da karantinaya girip karıdan kurtulmak ve iki ekmeği beleşe getirtmek için semptom taklidiyle korona olmuş gibi yapıyor.
Cehalet konusunda vardığımız yerin özetidir bu. Her ne kadar inanmasam da; bu virüs laboratuvarlarda üretildi, Çin’in ya da Amerika’nın biyolojik saldırısıdır demek yukarıdaki diyalogdan daha gerçekçi geliyor.
Bütün televizyon ve diğer basın yayın mecralarında, üstüne bir de sosyal ağlarda aylardır yapılan haber ve yayınlar artık inandırıcılığını yitirdi.
Bakın bir kenara yazın eminim yukarıdaki diyaloğun devamı bir yerlerde şöyle sürüyordur:
-Hani bunca ölen insan ya da öldüğü söylenen insanlar kim o zaman? Az da değil ki uydurup sallıyasın. Dünya genelinde 446 bin Türkiye’de de 5 bine yakın insan öldü. PUBG ya da MİneCraft karakterleri değil herhalde.
-Tam da onu diyecektim bak kendi cevabını kendin buldun. Hadi diyelim dünyadan tanıdığın yok, eğer gerçek olsa Türkiye’de 5 bine yakın insan öldü. İçlerinde bir tanıdığın ya da tanıdığının tanıdığı olmaz mıydı? Hepsi yalan dedim sana bu ölenler kim diyorsan, bence uzaylılar. Yıllardır yok şurada UFO görüldü, yok bilmem nerede fotoğraftaki gizemli yaratık, yok bilmem bilinmeyen bir cisim kameralara yakalandı, diye önümüze servis ediliyor. Artık gına geldi hepsinden, süper güçler oturup bu işin bir hal çaresine bakalım dediler. Böyle bir senaryo bir oyun kurguladılar. Tek tek nerede kayıtlı bir uzaylı ya da şüpheli varsa yok ediyorlar. Tabi her savaşta olduğu gibi bu savaşta da ister istemez yanlış hedefler de oluyor.
Eminim aylardır devam eden süreçle ilgili benzer diyaloglara siz de kulak misafiri olmuş ya da bu diyaloğun bir tarafında bulunmuşsunuzdur.
Bizi bu noktaya taşıyan, yani bütün medya araçlarının, filminden kitabına, kitabından haberine, haberinden sosyal ağına gerçekliğini ve beraberinde inandırıcılığını yitirmesi, yıllardır ve artık her yerde gerçekle soslanmış yalan öylesine bir boyuta ulaştı ki artık görmek ya da duymak yetmiyor.
O gerçeğin kapımızın eşiğinden geçip evlerimize girmesi yanı başımızda oturması ve hatta dokunabilmemiz gerekiyor. Aksi halde her şey ya bir komplo ya da uzaylı hikâyesine dönüşüyor.
Koronadan hayatını kaybeden onca insana ve yakınlarının acısına saygı için de olsa umarım yukarıda bahsi geçen diyaloglara girmemişsinizdir. Ya da bela henüz kapımızın eşiğinden evlerimize girmemişken belayı sırf gerçekliğini anlamak için davet eden konuşmalar yapmıyorsunuzdur.
Cehalet konusunda geldiğimiz yer ne denli vahimse salgının vardığı boyut da o denli vahimdir. Öyle ki Batman’da yetkili merciler artık vaka sayısını açıklamaktan vazgeçti. Olması gereken bu mudur? Yoksa aksine, tablonun vahametini açıklayıp insanları tedbir almaya zorlamak mıdır?
Türkiye çapında vakaların en çok arttığı iller arasında Batman’ın ilk sıralara tırmanması tartışmasız sürecin ilimiz bazında çok kötü yönetildiğini gösterir. Hatta öyle ki vaka sayısını gizlemek, ayıbını kabullenmek anlamına gelir diye düşünüyorum.