"Süte su karıştı, sonra söze yalan, mideye haram. İşte orada bozuldu insan." diyordu Neşet Ertaş ... Az bile söylemiş üstad…
Sahtekârlığın dibine vurduk. Dahasını da eklemek lazım. Mesela peteklerde bal yok, peynirde yağ, bastikte şıra, zeytinyağında zeytinin yağı, baklava ya fıstık adına baklagil, kaymak yerine de güllaç, tereyağına margarin ve patates, nice ürünlere katkı maddesi konulmuş farkında değiliz.
Hukukta hak yok, adalette adl, hakla batıl karışmış, zalimde kalmamış ar…
Söze sadece yalan değil iftira, gıybet, sahtekârlık ve her türlü dalavere karışmış, güven gitmiş, itibar kaybolmuş, itimat yok olmuş, itibar bitmiş, kimsenin kimseye güveni kalmamış, yüzlere gülünüp arkadan sallanmış, velhasıl insan insanlıktan çıkıp bir garip hal almış…
Kısacası süt bozulmakla kalmamış, insanı bozdukça bozmuş fark etmemişiz…
Bir de şu “Köfteci Yusuf”tan da olmasa her şey güllük gülistanlık sanılacak. Ne güzel! Her şey süt liman sürüp gidecek. Soran olmayınca, ceza kesen olmayınca ne sahtekârlıklar görülecek ne dolandırıcılıklar ne de her şeye her türlü katkı maddesini karıştıranlar…
Sanki diğer yiyecekler saf, doğal ve natural…
Sanırsın ham maddesinden yapılıyormuş gibi her şey…
Neredeyse kimse ahlaksızlıktan, haksızlıktan, hukuksuzluktan, adaletsizlikten konuşmaz olmuş…
Bal mumlu petek yok, petekte bal, tereyağları teresiz, zeytinyağlarında zeytinin yağı, her şeye hormon katılmış, hastalık kaynağı welhasıli kelamı…
İşte ne olduysa oldu…Köfteye domuz karıştı. Domuza haram, gıybete helal dendi, yalana meram, iftiraya yol verdi, başlarda olan, haksıza haklı dendi, suçluya suçsuz, ne hak kaldı, ne hukuk ve ne de haklının yanında olan… Hırsıza aferin, çalana selam, ahlaksıza terfi, gaspçıya minnet, minareyi çalana başarı ve taktir, zorbaya tebrik… işte böyle bozuldu düzen… Bozuldu insan…
Sana da selam… Minareye kılıf uydurup el üstünde olan…
Köfteci Yusuftabi ki suçlu… Çünkü diğerleri anaların ak sütü gibi tertemizler.
Gıybetle kardeşinin etini yemekten çekinmeyenler, iftira ile cehenneme tahammül edenler, faiz ile Kabe de zina etmiş gibi olmaktan sakınmayanlar, domuzun etine takılıp kaldılar nedense...
Oysa hepsinden önemlisi ve tehlikelisi “Kul hakkının yenmesiydi.”
Bir kulun hakkının yenmesi, hakkına el konması, hakkının zorla, zorbalıkla, hukuksuzca gasp edilmesi veya edilmeye çalışılması, Allah’ın indinde;hak sahibi affetmediği müddetçe affedilmeyen günahlardandı.
Şimdi asıl soruyu sormak gerekiyor…
Acaba Köfteci Yusuf'un köftelerindeki binde birlik domuz eti mi daha haram yoksa iftirayla, yalanla sahtekarlıkla, insanların haklarını gasp eden,gıybet edip insan eti yemiş gibi olan, kul hakkı yiyicilerin yaptıkları mı haram?
Bilinmez mi ki Allah’ın açık vaadi ile Kul affetmedikçe Allah’ın affetmediği tek günah “KUL HAKKININ YENMESİDİR.”
Hal böyle iken kaçımız kul hakkını önemsiyor, üzerinde duruyor, birbirlerimizi kul hakının yenmemesi için uyarıyoruz?Aslolan hakkın, hukukun ve şeriatın emrettiği gibi olmak iken neden bunu yapmaya çalışanlara karşı durup düşman oluyoruz…
Şimdi tekrar sormak gerekiyor“Domuz eti yemek mi daha çok haram yoksa kul hakkı yemek mi” domuz eti yemek haram da kul hakkı yemek helal… Öyle mi?
Ne de kötü inanıyorsunuz…
Bizler “İyiliği emredip, kötülükten nehyetmekle”emrolunmuşken iyi olanı söylediği için yedi köyden kovulanların hesabını vermedikçe domuz etini yemenin “KUL HAKKI YEMENİN“ yanında hiçte önemsenecek bir günah olmadığını bilmemiz gerekiyor…