Ara ara zihnimin yükünü bırakmak için ya da değiştirmek için izlediğim hafif dozda filmler vardır.
Bu, ya bir yabancı aksiyon filmi ya da yerli yapım bir komedi olur.
Bunlar güldürürken düşündürmeyecek ve hatta aksiyonun hızlı temposuna katıp düşünmekten koruyacak filmlerdir.
Yine öyle zamanlardan birinde “Yol Ayrımı” isimli Yavuz Turgul’un filminde geçen bir bölüm var ki Yükünü bırakayım derken başka bir yükün altına soktu zihnimi.
Filmde Romantik Dönem'in en önemli İngiliz şairlerinden biri, Percy Bysshe Shelley’den yapılan bir alıntı dillendiriliyor:
Shelley'in 31 maddelik Haklar Deklarasyonunun 28. Maddesinde denir ki "Hiç kimsenin yararlanabileceğinden fazlasını tekeline alma hakkı yoktur. Milyonlarca insan açlıktan ölürken, zenginlerin yoksullara verdikleri şeyler; kusursuz bir iyilik değil, kusurlu bir haktır."
Neredeyse çoğumuzun yararlanabileceğimizden fazlasını tekelimize almaya çalıştığımız ve bunun için bir ömür boyu çabaladığımız yalan mı?
Sevdiklerimizi, huzurumuzu, zamanımızı, değerlerimizi yani aslında tüm yararlanabileceklerimizi bir bitpazarında telaşla elden çıkarmaya çalıştığımız yalan mı?
Ne için yararlanabileceğimizden fazlasını tekelimize almaya çalışmak için.
Zaten var aslında, hepimizde fazlasıyla var ama farklı yararsız yararlar değil, yaralar artırma telaşındayız çoğumuz.
Farkında değiliz belki fark etmiyoruz ya da. Olmadı fark sevmiyoruz en çok da. Tekelimize aldıklarımız ya da almaya çalıştıklarımız yaralıyor her birimizi. Sırtımızda kamburumuza dönmüş bir yük gibi belki. Belki de kalbimize sinmiş gittikçe büyüyen, büyüdükçe sevdiklerimizi içine gömen kara bir leke gibi.
Shelley'in söylemeye çalıştığı bu değil muhakkak. Sizin anlayacağınız da benim söylediklerim olmayacaktır belki de.
Milyonlarca insan açlıktan ölürken diyor. Milyonlarca insanı obez doyumsuz iştahlarınızla siz öldürüyorsunuz diyor.
Arada bir vicdanlarınızı tatmin etmek için verdiğiniz az biraz fazlanız, sizi azınıza kavuşturmaya yetmiyor yetmeyecek. Ve Azınıza kavuşmadıkça, eliniz titreyerek verdiğiniz, kusurlu haklarınıza rağmen milyonlarca insan açlıktan ölmeye devam edecek.
Tekelinize aldığınız fazlalarınız sizi azaltıyor en çok. Arttıkça artan sıfatlarınız isminizi örtüp siliyor. Milyonlarca insan açlıktan ölürken siz fazlalarınızda boğulup gidiyorsunuz.
Yaşadığınız ülkeye, coğrafyaya, ile, köye ya da mahalleye ve hatta sokağa bakın nasıl da uzaklaşmış kopmuş birbirinden insanlar. Yaşadıkları ya da yaşayamadıklarıyla. Eskiden üç aşağı beş yukarı birbirinin benzeriydi yedikleri, içtikleri, giydikleri ya da bindikleri.
Şimdi biri en fazlasını istiflerken diğeri azı yettirmeye çalışıyor çocuğuna.
“Kusura bakmayın” diyenin en çok bakın kusuruna.
Birbirimizin kusuruna bakmanın zamanı değil mi dersiniz? Kusurlu hakkı alıp kusursuz iyiliklere evirmenin zamanı değil mi?
Değil elbette. Daha yeterince istifleyip tekelinize almadınız sizi yaralayacakları.
“İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
Bu evleri atla bu evleri de bunları da
Göğe bakalım”
Turgut Uyar – Göğe Bakma Durağı