Kürt sorunu bir türlü vasat bir yol bulamadı.
Yüz yıldır baş ağrıtarak süregelen Kürt Sorunu, bir türlü mantıklı, dirayetli bir çözüme ulaştırılamıyor. Bu konuda bir değirmen misali dönüp dolaşılıp aynı noktaya geliniyor.
Cumhuriyet döneminde Türk Milliyetçiliği esas alınarak inşa edilen ve de dinin yok sayılması üzerine kurulan laik sistem, bir türlü ülkede yaşayan Kürt halkı ile bir barışamıyor. Yüz yıldır bu ülke de düşman görülen bir dil, Kürtçe var. Bir de bu dilin tabii olan Müslümanlar…
Son dönemlerde her ne kadar “Kürt Sorununun Çözümü” için çok geniş adımlar atılmışsa da bilhassa Avrupa ve Amerika’nın isteklerini karşılamak adına hezeyanla sonuçlanmış, sorun Hendek olayları ile hendeklerin altına gömülmüştür.
Maalesef Kürt Meselesi ile ilgili orta yolu bulamıyoruz. Vasat bir ümmet olamadığımız gibi Kürt sorununda da vasat olamıyor, ifrat ve tefritten kaçamıyoruz.
Tabi ki Türkiye sınırlarında bağımsız bir Kürt Devletinden bahsetmek abesle iştigal olur. Hele hele Amerika tekelinde onun desteğinde ve de onun giysilerini giyip silahını alarak böyle bir şeye girişmek kesinlikle kabul edilebilir değildir.
Eyalet sistemi, Bölge yönetimi gibi çözümler de bugünkü durumda mümkün görülmemektedir. Fakat her şeye rağmen Kürt Halkı ve Kürt Dili ile ilgili çözülmesi gereken sorunlar ortadadır. Bilhassa iktidar döneminde Kürt dili ve Edebiyatı alanında yapılan serbestlikler taktir edilmelidir.
İstanbul şişli’de Kürtçe Tiyatro’nun Kaymakamlıkça yasaklanması, İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın Kürtçe tiyatro yasağını yasaklaması ile giderilirken, Mecliste Kürtçe ve Lazca konuşan vekillerin mikrofonlarının kapatılması Kürt dili ve diğer diller ile ilgili de büyük çelişkilerin yaşandığını göstermektedir.
Kürdün dilini hor görme zakir, Şu Meclis içinde faşizaneler var.
Hele hele Kayseri milletvekili Ayşe Böhürler’in “Dünya Ana dil Günün” de "Kimsenin evinde konuştuğu anadiline karışmak gibi bir hakkımız yok.” Fikri, düşencei dahiyanesi Mecliste Kürtçe konuşulmasını istenmediğini göstermektedir.
Hadi oldu olacak bir de evlerde Ana dili ile konuşmayı yasaklınız…. Tabi ki hiç kimsenin haddi değil bir başkasının ana dilini evinde, sokağında çevresinde yasaklaması…
Bunu zaten kimsenin yapması ve yaptırması mümkün değilken Böhürler’in bu tavsiyelerde bulunması fikri ve zikri ne olursa olsun Faşistleştiğinin en bariz ifadesidir…
Şu talihsizliğe bakın ki eski iktidarların “Hiç kimsenin evde başörtüsü takmasına bir şey dediği yok.” Demesi ile Böhürler'in “Kimsenin evinde konuştuğu anadiline karışmak gibi bir hakkımız yok” demesi arasında ne fark vardır? Bu kafa ile bundan önceki kafa yapıları ne kadar da birbirine benziyor. Değil mi?
Hani şunu anlarız. Türkiye Devletinin resmi dili Türkçe’dir. Yazı dili Türkçe olmalıdır.” Ama bir dilin konuşulmasını mecliste bile olsa yasaklamaya çalışmak o dili tanımamaktır. Şimdi anlaşılıyor mu 100 yıldır Türkiye de iç savaşlar neden sonlandırılmıyor?
Bunun sebebi din ve dil ayrımcılığı değil midir? Kimi insan inançlara saldırırken, kimileri de yaratılıştan gelen dil farklılığına saldırıyor. Kimisi de her ikisine saldırıyor.
Bu yapılanlar nerden bakarsan bak ırkçılık ve faşistliktir.
Artık tarihten ders alıp şu Kürt dil sorununu da başörtüsü gibi tarihin karanlık sayfalarına atma zamanı gelmiştir. Bırakın insanlar her yerde kendilerini kendi dilleri ile ifade etsinler. Herkeste bir diğer dile hoşgörü ve anlayışla yaklaşsın. Kıyamet mi kopacak?
Anadolu, tarih boyunca kültür ve dil çeşitliliği ile zengin bir mozaik olmuş, bugün de bu zenginlik ile iftihar ediyorsak o iftiharımızı bu çok sesliliği kabul ederek göstermek gerekiyor.