Şehrin Asrı Mezarlığındayım.
Bir gecenin sessizliği, bir de ölüm sessizliği hakim.
Günde bazen 7 ölünün bile geldiği oluyormuş.
Mezarlık, bir gün herkesin geleceği daimi ikametgâh.
Buraya gelen her ölüye eşit muamele var.
Her ölü aynı musalla taşında yıkanır.
Gasal (ölü yıkayıcısı) aynı.
Kefenin ebadı, sadece kişinin ağırlık ve boyuna göre değişir.
Mezarın derinliği, genişliği aynı.
Dünyanın bütün malı senin olsa burada fark etmiyor.
Herkesin küçük ikametgahı aynı.
Manzara değişmiyor, zemin -1 kat.
Döşek toprak,
Yastık toprak,
Yorgan toprak.
“Bu dünyada gözü doymayanların gözünü doyuracak kadar da toprak var burada” diyor .
Hiç ölmeyecek gibi kibirli ve gururlu yaşayan insanlar bunu görmüyor elbette.
Dünya malı, mevki ve makam hırsları ancak mezarda bitiyor.
Böyle insanların gözünü ancak toprak doyurur.
Toprak mezarda gözlerini doyuruyor doyurmasına ama günahlarını örtmüyor.
Cenazeler yıkanmak ve defin edilmek için sırasını bekliyor.
Buradan kaçış yok.
Çünkü her nefis bir gün mutlaka ölümü tadıyor.
Oturduğum bankta boşluğu gören biri gelip oturuyor.
Üstü başı toprak.
Mezarcı olduğunu söylüyor.
Yani, ölü gömücüsü.
Ölü gömmekten belli ki yorulmuş.
“Bir gün bizi de başkası gömecek elbette” diyerek ölümün hak ve kaçınmaz olduğunu söylüyor.
Gidenin arkasından sevenleri ağıtlar yakıyor.
Ölü mezarcısı yeni gelecek mezar sahibini bekliyor.
Kazılmış mezar, kimin olacak belli değil.
Mezarcı hazırda bekliyor.
Toprak çok.
Gözü dolmayanlara de yetecek kadar var.
Mezar, mezarcı ve toprak her an hazır.