Dijital yaşamda çok şey yok oldu. Çok şey kayboldu bir daha da bulunmamak üzere, o kayıplar ki dünyaya değerdi.
Kartpostal göndermek, mektuplaşmak diye bir kavram bitti eridi, adeta buhar oldu. Notlar, ithaflar, günlük yazmalar nerede şimdi? Öykü ve şiir yazmalar hangi gizemli hangi bilinmeyen sırlı âlemde? Bir bilen var mı?
En acısı “aşk” bitti. Şimdiki kulağı, kaşı hatta dudakları küpeli vücudu tamamen ya da bölgesel kısmen olsa da dövmeli insan veya insana benzer yaratık nesil için aşk ne anlama geliyor?
Bu acınacak durumda olanlara aşkı nasıl anlatmalı veya farkına vardırmalı? Aşkta sipariş, ısmarlama da olmaz ki.
Aslı var mı aşkın, Aslı olmasaydı Kerem yanar mıydı?
Bu sa-tı-lık ve ki-ra-lık’lar içinde aşktan söz etmek aşka ihanet değil mi?
Yıl itibariyle istatiksel olarak evlenen gençleri yakın takibe ve kayıt altına alın inceleyin, irdeleyin, araştırın ideal bir evliliği yakalayabiliyorlar mı?
Evlenme ve boşanmalarda oran orantıyı gözlemleyin, üzüleceğinize ve şaşıracağınıza inanıyorum.
Bu gençlik, doğal yağmur suyu içmedi. Arpa, buğday ekmeği yiyemedi. Hakiki saf, katıksız bal ile hiç tanışmadı
Ataerkil aile tarzı yaşayamadı.”Natüralizm ve doğallığı” hiç tanımadı. “Bayram tadında Bayramlar” yaşayamadı.
Kadim bir dostluk, arkadaşlık kavramlarından mahrum kaldılar.
Yaşamları, eğitimleri, evlilikleri, meslekleri bir şekilde hep yönlendirildi ya da satın alındı.
Zoru görmediler. Kara kışlar yaşamadılar. Kazanan olmadılar. Hazırcı oldular. Üreten değil, tüketen oldular. Yiğit olmayıp korkak oldular. Ailelerine daima yük oldular, olmaya da devam ediyorlar.
Bu sosyolojiyi ve psikolojiyi yazarken bile inanın üzülmüyor değilim. Sizler de şaşıracak, belki de bu realite karşısında üzüleceksiniz.
Yok! yok! Bu böyle olmamalıydı. Adamlarda vatan sevgisi de yok. Bedelli askerliğe balıklama atlıyorlar. Yaratıcı, güçlü, çalışkan, icat eden değil de biat eden, teslim olan bir mizaçla basit bir iş bulup hedefsiz bir şekilde yaşamaya çalışıyorlar emir eri misali.
Sonuç mutsuzluk, cehalet… Bir nevi suç makinesi haline dönüşüyorlar, zaaf ve zayıf yönlerinden yararlanılıyor.
Milenyum gençliği dediğiniz aslında korunmaya muhtaç bu kayıplarımızın birçok konuda eğitilmeye ve tedaviye ihtiyaçları var kanısındayım.
Merak ediyorum bu çocukların hayatta olmayan dedeleri bunları ve yaşam tarzlarını, namus ve edep anlayışlarını, ortamlarını görselerdi yorumları ne olurdu?
Yadırgamadan, büyük konuşmadan, kibirden uzak Allah’a sığınarak söylüyorum.
Bunlar gibi olmaktansa Cudi Dağının eteklerinde bir çoban olmayı yeğlerim. Günahsız, saf, inançlı, çalışkan bir çoban.
Çaldığı kaval sesiyle onları eğiten, onlara da güzel bir örnek olabilen bir çoban.