Efendim daha bir bayramın rehavetini üstümden atmamıştım ki müdür bey, ikici bayram yazısı isteyiverdi benden.
Geçen bayramda yazdığım “şirin bir bayram yazısı” başlıklı yorumumdan sonra bu defa ne yazayım diye düşündüm durdum.
İşe, “bayram” kelimesinin sözcük anlamını araştırmakla başladım.
Bayram kelimesi, sevinç ve eğlence günü manasına gelen Farsça bazrâm veya bezrem kelimesinden geliyormuş, öyle diyor google’ciğim.
İşin içine sevinçler girince bayram adına yazacağımız iyi niyetli her şey havada kalıyor haliyle.
Öyle ki dört bir yanımızda süren savaşlar, yaşanan dramlar, diyalektik olarak bayramı bayram olmaktan çıkarıyor.
Sevinç ve mutluluk, yerini savaş ve gözyaşına bırakıyor. Lakin adettendir. Böyle kutsal günlerde kötü şeyler düşünülüp dillendirilmez.
Her şeyin iyiye gideceğine olan inancını korumak zorundasındır ve iyi niyetler, bayramların geleneklerinden biri olmuştur.
“bu bayramın barışa, kardeşliğe, mutluluğa vs. vs. vs. …vesile olması….” ezberlenmiş iyi niyetler, temenniler…
Ancak üzülerek belirtmeliyim ki o iyi niyet ve temennilere olan inancım da kalmadı ne yazık ki.
Anlayacağınız bu bayram da karamsarlıklarla dolu ruhum.
Zira yanı başımızda yaşanan savaşlar, Şengal, Rojava, Maxmur, Kobanê’de ortaya çıkan manzaralar, kanlar içinde kalan minik çocukların bedenleri, anne-babaların o çaresizlik kokan bakışları… Bakmaya korktuğum yüzlerce fotoğrafla dolu her taraf…
Ama dedim ya adettendir, bayramın iyi günler olduğu inancını kırmamak için bu sabah herkes mutlu bir güne uyanmış gibi yapacak.
Hiçbir sorun yokmuş gibi bayramlaşmalar gerçekleştirilecek, ziyaretler yapılacak.
Erkekler bayram namazlarına koşturacak, kadınlar ziyafet kokan bayram sofraları kuracak.
Kurbanlar kesilecek, fakir fukaraya dağıtılıyormuş gibi yapılacak.
Mutlu(ymuş)uz gibi yapacağız.
Ama yarın sevgili okur…
Yarın yine bir savaşa uyanacağız. İyi niyet ve temennilerimiz “pufff” uçup gitmiş olacak.
Yine savaş haberlerini okuyacağız.
Yine bakmaktan korktuğumuz fotoğraflarla yüzleşeceğiz.
Ve bir kez daha anlayacağız ki, dilek tutup, temenni etmekle, kurban kesip dağıtmakla, kısacası “mış” gibi yapmakla bayram, bayram olmuyor sevgili okur…
Demem o ki, “mış” gibi yapmaktan daha öte şeyler gerek bize.