Tüm övgü ve takdirler alemlerin sahibi, alemlerin besleyeni ve terbiye edip yetiştiricisi olan yüce Allah’a aittir.
Evet kıymetli Okurlar; “Bir babanın çocuğuna verebileceği en değerli şey, güzel ahlak olmalıdır” diye buyuruyor efendimiz s.a.v. İslami ahlak olmalıdır, İslami edep olmalıdır, İslama göre bir hayatı yaşamalarına ön ayak olmak olmalıdır. Allah tarafından sorumlu tutulduğu ve tutulacağı bir hayatı yaşamalarına zemin hazırlamak olmalıdır.
Değerli okurlar; Çoban ve bekçi olma özelliğimizi adeta rafa kaldırmış gibiyiz. Allah’ın vermiş olduğu sorumluluğumuzu yerine getirmiyoruz. Bundan çok uzak bir hayatı yaşıyor ve yaşatıyoruz. Umurumuzda bile değildir. Endişe ve tasamız maalesef kalmamış. Sorumlu olduklarımıza ve evlatlarımıza biçtiğimiz şekil ve olmasını istediğimiz tarz, Allah’ın ve peygamberinin asla tasvip etmediği ve edemeyeceği bir tarzdır. Allah bunun hesabını bizlere ve bu konumdaki sorumlulara ve vesile olanlara mutlaka soracaktır. Bunu asla unutmayalım.
Evlatlarımızı; Bir Müslüman olarak, İslami bir ahlak ve terbiyeyle yetiştirmek mecburiyetindeyiz. Her türlü şer güçlere karşı duracak ve koyacak, İslami bir bilgiyle ve imanla donatmalıyız onları. Kötüye ve çirkine karşı koyabilecek, iyiyi ve kötüyü, yanlışı ve doğruyu ayırt edebilecek, bir anlayış ve şuuru vermeliyiz onlara. Allah’ın emrettiği Müslümanca bir yaşantının nasıl olduğunu benimsetmeliyiz onlara. Ve buna da hemen başlamalıyız.
Yoksa kıymetli Okurlar; Endişesi ahiret olan bir sorumlunun bir anne ve babanın, bunu düşünmemesi ve endişe etmemesi mümkün değildir. Düşünen ve idrak eden bir akılla baktığımız zaman durumun çok vahim olduğuna tanık olabiliriz. Toplumun ve Çevrenin içine girdiği başı boşluluğu ve amaçsız bir hayatın yaşandığını, şeytan ve avanesi olanların adeta çoğumuzu avuçları içerisine alıp nasıl yönettiğini net bir şekilde görebiliriz.
Yaşanan hayatın hiçbir gaye ve hedefinin kalmadığını üzüntüyle müşahede edebiliriz. Bu manzaralar içerisinde evlatlarımıza ve sorumluluğumuz altındakilere bu ilahi emirleri telkin etmediğimiz zaman bu evlatlarımız neye göre ve kime göre bir hayatı yaşayacaklar. Kuran ve sünnetten uzak, Yaşadıkları bu hayatın doğrumu, yanlış mı olduğunu nereden bilecekler. Şeytanlara karşı direnme güçlerini nereden alacaklar. Giyim ve kuşamlarını, söylemlerini, muhabbet kurdukları arkadaşlarını, dostlarını nasıl, neye ve kime göre seçecekler, muamelelerini ve hedeflerini neye göre düzenleyecekler. Ve yanlışı doğrudan nasıl ayırt edecekler. Ve bunlar gibi daha nice tehlikeler.
Bu asli görevimizi yapmadığımız zaman çocuklarımızı cehenneme, onları o yakıcı ateşe göndermiş olmuyor muyuz kıymetli okurlar..? Oraya, o ebedi ateş yurduna girmelerine vesile olmuyor muyuz…? Hem kendimizi hem de onları yakıyor olmuyor muyuz acaba. Bu konu da Allah’a ne cevap vereceğimizi hiç düşündük mü veya düşünmüyor muyuz.?
Buna da (eğer Müslüman olduğumuzu iddia ediyorsak)hiçbirimizin hakkı yoktur. Tek sorumluları da biz anne ve babalardan başkası da değildir. İşte bu belirttiğimiz şekilde, ancak iki ilahi kaynaktan beslendiğimiz zaman, yüce Allah’ın bizleri sorumlu tuttuğu ve hesabını soracağı bu sorumluluktan kendimizi kurtarmış oluruz. Ancak o zaman gururla arkamızda imanlı, vicdanlı ve dinamik bir nesli bırakıp bu dünyadan göç edebiliriz, Ancak o zaman hem kendimizi ve hem de sorumluluğumuz altındakileri yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden muhafaza etmiş oluruz. Ve o zaman gururla Allah’ın huzuruna çıkabilir ve gururla evlat sahibiyiz diyebiliriz.
Mevlam Cümlemizi bu şuurla yaşayanlardan kılsın. Evlatlarını İslami bir edep ve terbiyeyle yetiştirip, büyütüp, arkasında temiz bir nesil bırakanlardan kılsın. Üzerimizde büyük sorumlulukları olan bu evlatlarımızı bu dünyada mutlu ve imkanlı olmalarından, dünyalıklarıyla ilgili duyduğumuz endişeden daha çok, ahiret hayatlarının nasıl olacağıyla ilgili ciddi bir endişeyi duyanlardan eylesin. Bizleri ve evlatlarımızı bu dünyada şeytan ve oyuncağı haline gelen insanların şerrinden ve ahirette de cehennem azabından muhafaza eylesin. AMİN