İsrail’in Filistin topraklarında soykırım girişimi 7 Ekim 2023 tarihinden beri -öncekilerde olduğu gibi-aralıksız ve ağır bir şekilde devam ediyor.
Soykırımla karşı karşıya kalanların soykırım uyguladığı garip bir çağa tanıklık ediyoruz.
Cahit Zarifoğlu “Ben bu çağdan nefret ettim, etimle kemiğimle nefret ettim” derken tam da bugünü kastetmişti.
Vicdanlar kör, sağır ve dilsiz…
Bütün dünya yaşanan katliama seyirci…
Mazlumların ve çocukların dini ve milliyetinin bir önemi yok; olaylara bu pencereden bakmayan insan, insan olmaktan çıkmıştır.
Bugün İslâm dünyasında Whatsapp ve Instagram gibi mecralarda paylaşım yapıp deşarj olmak ya da meydanlarda gösteri yapmak dışında kimsenin elinden bir şey gelmiyor.
Romantik söylemlerle “Gazze’ye giderim” şeklinde ifade edilen sözler, kapılan rüya ve hayal âleminin açık bir göstergesi.
Şöyle diyelim, üstünlük kuramayan teçhizatla, bu halinle Gazze’de seni keklik gibi avlarlar…
Başka?
**
Herkesin gözü önünde cereyan ediyor kitlesel katliamlar, barbarca yıkımlar, yok edici genosidler…
Nazilerin soykırımına işaret eden Theodor W. Adorno, “Auschwitz'den sonra şiir yazmak barbarcadır” diyordu. “Nazilerin simgesel canavarlıklarından birinde, çok yaşlılar öldürülmüştü” derken şüphesiz kurulan İsrail devletinin şu an yaptıklarına da değinmiş oluyordu.
Acının dile getirilme hakkının da olduğunu söyleyen ve aynı zamanda asimile olmuş bir Yahudi’nin evladı olan Adorno, önceki tezinden vazgeçse de katliam ve yıkımları durdurmanın da gereğini savundu.
Aynı şekilde başka bir Yahudi sanatçı olan Peter Kien, “Watercolor of Terezin” tablosunda Terezin’i değil; esasında Gazze’yi de resmediyor.
Bergen-Belsen Toplama Kampında yaşamını yitiren küçük kız Anna Frank, hatıra defterinde Filistinli çocukların gözyaşlarını da ele alıyor olmalı; çünkü yaşananlar benzer…
Tarih direkt olarak sivillere yöneltilen bu tipten yağma ve katliamları hep kaydeder ve kaydetmeye devam edecektir.
Ve insanlık; senin katliamın, benim katliamım dedikçe ve katliamlara göz yumup sahip çıktıkça kaybetmeye mahkûm olacaktır.
**
Sömürgecilerin petrol sebebiyle Orta Doğu’yu işgal etmeleri ve 1948 yılında İsrail Devleti’ni kurmasıyla bu topraklarda barış hayal olmuştur. Barış ve huzurun hâkim olduğu bir Orta Doğu’dan söz edilmesi, bölgenin yerleşik halklarının kendi aralarında barışı sağlamalarına bağlı… ve sömürgeci emperyalistler bunun bir gün gerçekleşme ihtimalini dahi büyük yıkımlarla önlemeye çalışıyorlar…
Orta Doğu’da halklarından kopuk uydu otoritelerle insanlığın vicdanını yağmalıyorlar…
Katliama destek veren bir küresel güç ve sus pus olan diğer küresel güçler…
Zaman, 1948 yılından günümüze devam eden mezalimi en adaletli bir şekilde yargılayacaktır elbette…
**
Savaş ve silahın olmadığı bir dünya gittikçe hayal oluyor.
Barış ve demokrasi, gittikçe melankolik bir romantizme dönüyor.
Son birkaç yüzyıldır Batı’nın teknik üstünlüğü ele geçirmesiyle sömürgecilik ve mezalim tüm yeryüzünde bütün gücüyle hüküm sürüyor.
Ama…
Elbette bir gün gerçek barış, adalet ve huzur yeryüzüne gelecektir…
Umutsuzluğa da kapılmamak gerekir.
**
İslam uygarlığının bilim ve felsefeden uzak düşmesi neticesinde teknik üstünlük de yitirilmiş oldu.
Çünkü ‘homo sapiens’in ortaya çıkışından beri insanlık geliştirdiği aletlerle hükmedebildi doğaya; İlahi bir kanundur bu durum şüphesiz…
İnsanın dünyaya gönderilmesinden bugüne insanlık tarihi bilimsel ve teknik üstünlüğü elinde bulunduranların hükümranlığında cereyan etti.
Şark rehaveti sever. Nitekim Ahmet Hamdi Tanpınar, “Şark ya alışılmışa gömülü yaşar, yahut hayale kaçar. Daha doğrusu alışılmış ile rüyada yaşar.” derken aslında Doğu âleminin hiçbir şey yapmadan koyu bir romantizm içinde yaşadığına vurgu yapmıştı.
O halde tek yol kalıyor geriye…
Şark’ın derin uyku halinden uyanarak dirilişi sağlayarak ve üzerine örtülü olan o tembellik perdesini yırtarak ilme ve çalışmaya sarılıp bilimsel ve teknik üstünlüğü yeniden ele geçirmesi…
Başka da çare de yok…
Aksi takdirde cellatlarından medet ummak zorunda kalır bu koca bu uygarlık…
**
Batı, kendi bilim ve tekniğini ancak kendisine yaramayan veya büyük çıkar sağlayan kısmıyla elinden çıkarır.
Savaştıklarınızla onların size lütfederek verdikleriyle üstünlük sağlayamazsanız.
O halde bu bilimsel ve teknik üstünlüğü yakalamak için, bu mezalimleri, soykırımları önlemek için durmadan çalışmak…
Aksi halde bütün dünya, gösteri meydanlarında eli kolu bağlı bir şekilde slogan atmaktan öteye bir şey yapamayacak, her defasında olduğu gibi mezalim ve soykırımları izlemek zorunda kalacak…
**
Batı’nın teknik alandaki üstünlüğü ebediyen devam etmeyecektir elbette…
İbn Haldun’un dediği gibi elbette her medeniyet doğar, gelişir ve ölür.