Derdini dilediğin gibi anlatabileceğin, sevincini rahatça paylaşabileceğin, yanındayken sanki tek başınaymış gibi rahat hissettiğin kişi dosttur.
Dilinden anladığın ve her zaman ne olursa olsun iyi ve kötü her türlü şartta yanında bulunan kişidir.
Samimiyet, vefa, güven, sevgi vs gibi değerler ne kadar güçlüyse dostluk bağları da o kadar kuvvetli olur.
Peki, dostun yerini aile alabilir mi?
Hayır elbette.
Dost ne kadar kıymetli olursa olsun, ailenin yerini alamaz.
Aile, bireyin dış dünyayla olan ilk bağlarını oluşturur.
Gözümüzü hayata ilk açtığımızda karşımızda olan ailemizdir.
Belli bir yaşa ulaşana kadar da ailemizle sıkı ilişkiler içerisinde oluruz.
Arkadaşlıklar daha sonra gelişir ki dostluk çok daha sonra.
Çünkü dostluk kolay edinilmez, kolay da edinilmemesi gerekir.
Üzüntü, sıkıntı, sevinç, heyecan, hayat tarzı, sırlar, kısaca her şeyimizi paylaştığımız kişi dosttur.
Bu sebeple önem ve dikkatle seçim yapmalı ve analiz etmeliyiz.
Dost kazanmada başlıca önemli unsur, güvendir.
Güvenin sağlanması da saygıyla olur.
Zaten insan olmanın en temeli saygılı olmaktır.
Herkese, her canlıya, her değere saygılı olmak.
Saygı, beraberinde birçok güzel değer yargılarını getirir.
Mesela az önce dediğim gibi güven.
Güven duygusu kişide büyük bir rahatlamaya sebep olur.
Güvenin temelinde ise dürüstlüğe inanmak vardır.
Saygı ve dürüstlük, güven duygusunu oluşturur.
Güven de savunma ihtiyacını azaltır ve bu sayede kişi, dostuna tüm duygularını rahatlıkla anlatabilir.
Gelelim dostluğun nasıl kazanılması gerektiğine;
Teknoloji çağında yaşadığımız için ilişkilerin ve arkadaşlıkların çoğunluğu sosyal medya yoluyla oluyor artık.
Elbette iyi gözlem ve çıkarımlarda bu iyi bir şekilde kullanılabilecek bir yöntem ama bana göre tuşlar çok da sağlıklı bir yöntem değil.
Kuvvetli bağların oluşması ekranla değil, yüz yüze olur.
Burada ses, görüntü, mimik, enerji çok önemli olduğundan yüz yüze iletişim her zaman sanal ortamdan daha önde gelir.
Bir diğer önemli hususlar da davranışlardan etki ve tepkilerdir.
Karşınızdaki sizin duygularınızı görmezden gelerek adeta bir monolog halinde konuşuyorsa o iletişim sağlıklı olmaz.
Sıkıntılarınızı dinlerken sıkılıyorsa, sizinle ilgili konulardan çok sürekli kendinden bahsediyorsa, sizin için çok önemli olan durumları dikkate almıyorsa, size en ufak bir teşekkürü çok görüyorsa ve siz ona verdiğiniz değerin karşılığını alamıyorsanız bu kişi arkadaşınız olamaz olmamalıdır.
Arkadaşım diyebileceğimiz kişi en az sizinle sizin onunla ilgilendiğiniz kadar ilgilenmeli derdinizle dertlenmeli, sevincinizle mutlu olmalı heyecanınızı paylaşmalıdır.
Ama bu noktada şuna da dikkat edilmesi lazım.
Evet arkadaşınız sizin ve sizin hayatınızla ilgilenmeli ama bunun bir de sınırı olmak zorunda. Sizin kişisel hayat alanınıza ancak sizin izin verdiğiniz ölçüde müdahale edebilir.
Her dakikanızı kontrol etmeye çalışan, tüm kararlarınıza müdahale eden, sizi sıkan bir iletişim size eziyet gibi gelir.
Bu durumda aradaki o dengeyi iyi ayarlamalı ve dostluğu sadece dostluk olarak görmelisiniz. Aksi olursa iki taraf için de yıpratıcı olur.
Bu dengenin nasıl olması gerektiğiyle ilgili bir kaç noktaya değinebiliriz.
Dost diyeceğiniz insan hayatta size faydalı bir şeyler katmalı sizi yukarı çekmelidir.
Ama bu demek değildir ki o kişinin illaki de okumuş olması yahut iyi bir meslek sahibi olması gerekiyor.
Aksine bu gibi durumlar ölçü alınamaz.
İyi kötü her yönüyle size örnek olabilecek bir kişiden bahsediyorum.
Bu kişi, sizin eksik yönlerinizi kapatan düştüğünde sizi kaldıran her zaman size destek olacak olan biridir.
Böyle bir dost bulduğumuz da onu bırakmamalı kıymetini bilmeliyiz.
O kişiyi bulduğunuz da zaten bunu anlarsınız.
Tabi ama burada önemli olan bunun farkında olduğunuzu dostunuza söylemenizdir.
"Ben farkındayım ve söylüyorum iyi ki dostum dediğim sen varsın."