Kimse dikkat yetisi ile doğmaz. Dikkat öğrenilen bir davranıştır. Sosyal medya en zayıf noktamızı öğrenip hedef alıyor, tam olarak neyi kazacağımızı iyi biliyor ve bizi yönlendiriyor. Çünkü sosyal medyanın algoritmaları öfkeden, çatışmadan, yanlış haberden besleniyor. Sosyal medyada yalan haber gerçek haberden 6 kat daha hızlı yayılıyor ve beynimiz olumsuzluk yanlısı bir tavır sergiliyor. Bu şekilde dikkat ve odaklanma becerimizi derinden baltalıyor.
İnsan beğenilmek, görülmek ister. Sosyal medya bu zaafımızı çok iyi kullanıyor, sanal dünyada daha çok ödüllendiriliyoruz. Bugünkü sosyal medya eskilerin kasaba meydanıydı; bizim için ise sosyal medya Diyarbakır Caddesi'dir.
İnsanlar 40 yıl öncesine göre %10 daha hızlı konuşuyor ve yürüyor. 1.000 yıl öncesine göre ulaşım hızımız 100 kat, haberleşme hızımız 10 milyon kat artmış. Yavaşlık dikkat becerimizi artırır, hız ise azaltır. Günümüzde akıllı telefonu olan herkes %20-30 arası iş kaybı yaşıyor. Bölünmeyen bir zaman insana mutluluk verdiğini biliyoruz. Doğaya bakacak olursak doğada hiçbir şey acele etmiyor. Peki, bu ne hız? Bu ne acele?
1950'lerde internetin doğumuna neden olan, "Uzay maceramız,"dır. Dijital Âdem IBM'dir. İnternetten dolayı okuma şeklimiz değişti. İnternette ekranda atlayarak, zıplayarak okuma yapıyoruz. Kitapta ise lineer (doğrusal) bir şekilde okuyoruz. Dijitalde sadece gözümüzle tarıyoruz ve anlamıyoruz. Okurken dikkat etmezseniz derinleşemezsiniz, derinleşmezseniz anlayamazsınız, anlamazsanız başaramazsınız.
Dijital sistem çocuklarımızı çevrimiçi tutmak için tasarlanmış, çocuklarımızın dışarıda sosyalleşmesini istemiyor, evde tutmaya çalışıyor. Çocuklarımız doğada değil ekran başında büyüyor. Şehrin gürültüsünden, rüzgârın sesinden, kuşların cıvıltısından mahrumlar.
Beynimiz 40.000 yıldır değişmedi. Hala avcı- toplayıcı bir beyne sahibiz. Atalarımız yaşamlarının %95'ini avcı-toplayıcı bir şekilde geçirdi. Oysa sosyal medya, fiziksel, ruhsal ve sosyal olarak alışık olmadığımız alternatifler sunuyor. Bu zorlama habitatımıza ters değil mi?
Travma yaşayan çocuklara 32 kat daha fazla dikkat ve davranış sorunu tanısı konmuş (Bunlar; iflas, hastalık, babanın tutuklanması). Zimbabwe atasözüne göre, babanın ciddi bir travma yaşaması (kan davası, zorunlu göç vb.) üç nesilde etkili oluyormuş.
Sosyal medya sürekli korku pompalıyor, gerçek hayatta teyakkuz halindeyiz. Algoritmalar insanlığın olumsuzluk eğilimini semptomlarla fark etti. Olumsuz bilgi, olumlu bilgiden 6 kat daha hızlı yayıldığı için bu şekilde yönlendiriliyoruz. Kapitalizm korku kültürü aşılıyor. Oysa istatistikler bundan 50 yıl 100 yıl 200 yıl öncesinden daha güvende olduğumuzu gösteriyor.
Sosyal medyadan dolayı odaklanamıyoruz. Sistemin içindeki algoritmaların mağduruyuz, dikkatimizi dağıtan hız ile bilgi bombardımanıdır. Odaklanma süremiz yetişkinlerde 3 dakikaya kadar düştü. Telefonumuza gelen bildirime bakıp işe geri döndükten sonra odaklanma için 23 dakika geçmesi gerekiyor. Çoğu ofis çalışanı bir saat bile kesintisiz çalışamıyor, teknoloji dikkatimizi bölüyor. Dikkat dağınıklığında davranışsal olarak bilgilerimiz pekişmiyor. Düşünebiliyor musunuz bir günde telefonumuza 2.617 kez bakıyoruz. Twitter'ın 280 karakteri ile fragmanlar halinde yaşamı deney imliyoruz ve yaşamın özünü kaçırıyoruz. Sayın okur; bu kadar sanallaşma absürt değil mi?
Odaklanmayan zihin derinleşmez ancak daldan dala atlar, her şey yüzeyleşir. Oysa yüzeysellik hazı ıskalayıp, hızın esintisine kapılmaktır. Odaklanamayarak yaratıcılığımızda azalma oluyor, hatta hafızamız daralıyor. Einstein'ın başarısının sırrı;"Merak, tutku, derinlemesine öğrenme ve ayrıntılara girmedir." diyor.
Kapitalizm uykuyu sevmiyor, "Uykuda olduğumuzda para harcamıyor, reklamlardan etkilenmiyor, hiçbir şey tüketmiyoruz." İnternet çıktığından beri bir saat daha az uyuyoruz, daha stresliyiz ve daha fazla dikkat dağınıklığı yaşıyoruz.
300 yıldır insanlarda sanayileşme ve bilimsel metot düşüncesi hakimdir. Tarihte; 1710 Sanayi Devrimi, 1880 Elektrik ve seri üretim, 1970 ilk bilgisayar, günümüzde ise otonom robotlar hakim.
Dünyanın önde gelen zenginleri çocuklarını teknolojiden yoksun okullara gönderiyorlar. Biz ise çocuklarımızı akıllı tahtanın, robotik kodlamanın, dijital platformların olduğu okullara gönderiyoruz. Sayın okur; biz mi doğrusunu yapıyoruz, yoksa onlar mı?
Teknoloji bizi inanılmaz derecede heyecanlandırıyor. Ancak teknolojik etik konusunda ciddi aymazlık var! Yasalarla bireysel haklarımız koruma altına alınmalı, yasalarımızdaki yavaşlık bu alanın denetimsiz ve başıboş kalmasına yol açıyor. "Bırakınız yapsınlar, bırakınız etsinler!" demekle olmuyor. Bu şekilde insanlığın lehine bir sonuca varamayız. En kısa zamanda bu soruna çözüm bulmalıyız. Sayın okur; unutmamamız gereken bir şey var ki; bazen derman derdin içindedir.