Trafikteki agresifliğimizi gerginliğimizi yaya olarak yaşasak ne olur dersiniz? Her an kavgamız gürültümüz eksik olmaz.
Kaldırımda yürürken birinin sizi sollayıp hızla geçmesi zorunuza gitmezken, trafikte hal böyle değil bunu gurur meselesi haline getirip kendinin ve trafikteki bütün insanların hayatını tehlikeye atacak kadar hırslanıp hız yarışına kapılan o kadar insan var ki.
Onu da geçtim kimi zaman günün kalabalık saatlerinde kaldırımda veya çarşı pazarda gezerken hafif temaslar yaşadığınız diğer insanlarla hır gür yaşadığınızı kavgaya tutuştuğunuzu lafla sözle birbirinizi hırpaladığınızı getirin gözünüzün önüne.
Trafikteki gerginlik telaş niye?
Niye yayayken insanlara gösterdiğimiz hoş görüyü trafikte gösteremiyoruz.
Trafikteki tahammülsüzlüğün sebebi nedir?
Nedir bizi bu kadar saldırgan yapan?
Yıllar önce okuduğum bir kitabı hatırlayınca yukarıdaki soruların cevabı olabilir diye düşündüm. Alman Yazar ErichFromm’un “Sahip Olmak Ya da Olmak” adlı kitabı okumanızı tavsiye ederim.
Kitap, insanın ve toplumun yönü ve niteliği tayin edilmemiş ya da edilememiş bir gelişme değişme dönüşme çılgınlığıyla yaşadığı dijital çağda, sahip olmak güdüsüyle kendine ve ötekine ve de tabiata karşı düşmanca tavrın nereden beslendiğine dair sorulara bir cevap niteliğinde.
Olmaktan ziyade sahip olmakla kendini tanımlayan yeni insanın nasıl bir tanıma büründüğünün, ekonomik aktörlerin de kendi amaçlarını beslemeye dönük algılarımızı yönetmeye çalışmasının, aç gözlülük, ihtiras, hırs gibi saldırgan duyguların bu dümen içerisinde kendilerini nasıl akladıklarını ve her birimiz için hayatta kalmanın tek kuralına dönüştüğünün farkında değiliz.
ErichFromm’un kitabında ortaya koyduğu felakete dair canlı örnekleri hepimiz etrafımızda görebiliriz.
Yeter ki ezberin körlüğüne boğulmayalım yeter ki sorgulamaktan ve düşünmekten vazgeçmeyelim.
Yukarıda bahsettiğim ve kendime sorduğum soruların cevapları da bu temelde değerlendirilip düşünülmelidir.
Olduğumuzdan çok sahip olmamızda aranmalı o hırçınlığın o gerginliğin ve o düşmanlığın sebebi.
Aksi halde henüz varlığını tamamlamayanlar bir yana, var olmamışların sahip oldukları üzerinden varlıklarını göstermeye çalışması, hem trafikte hem çalışma alanlarımızda hem de özel alanlarımız ki bunların başında aile gelir, türlü kazalara yol açacak bu kazalar sonucunda kimisi intihar edecek, kimisi cinayet işleyecek..
Olmak nedir derseniz, dönüp kendinize bakmanızı kendinizi nasıl neyle tanıttığınızı düşünün derim.
Sahip olduklarınızla mı olduğunuzla mı?
Bunun yanı sıra özellikle sahip olduklarıyla kendilerini tanımlaya çalışanlara şunu da hatırlatmakta fayda vardır. Kendinizi tanımladığınız ve varlığınızın resmi olarak gösterdikleriniz size sahip olmaya başladığında çok geç olacak.
Onlara ayıracağınız mesai ve harcayacağınız enerji sizi içine alıp yok edecek.
Ferrari’nizi satıp bilge olacağınızı sanıyorsanız, emin olun o Ferrari sizi satıp bilge olur ama siz olamazsınız. Çünkü öyle bir çağdayız ki kullandığımız araçlar bizden çok düşünmeye bizden çok kontrol etmeye başladı her şeyi.