Modernizemin yaklaşım biçimleri toplumu uçuruma sürüklemektedir. İstatistiklerle toplumun sürüklendiği yer açık olarak görülmektedir. Basın ve medyanın topluma pompaladığı hayasızca ve ölçüsüzce yaşam biçimi insanların hayatına mal olmaktadır. İnsanlar Televizyon dizilerinde gördükleri insani değerlerden uzak hayat biçimlerine rağbet etmekte ve hayat biçimlerinin sonu ölümle sonuçlanmaktadır. Erkek ve kadının nikahsız beraber yaşaması, sevgili hayatı yaşaması,flört etmeleri kadın cinayetlerine neden olmaktadır. Kadın cinayetlerinin artmasında sevgililerin bir süre beraber yaşayıp sonra ayrılmaları en büyük etkendir. Nikâhsız birlikte yaşamaların getirdiği ölçüsüzlük, koruma ve kollama içgüdülerini ortadan kaldırmaktadır. Sevgili hayatı yaşayan kadınlara erkeğin fiziksel şiddet uygulamasında hatta öldürmesinde bir engel bırakmamaktadır. Oysa Aile kuran çiftlerin birbirine sahip çıkmaları ve birbirini korumaları meşru ve ölçülü yaşamın bir gereği sayılmalıdır. Yapılan istatistiklere göre kadın cinayetlerinde ölümlere bakıldığında en fazla öldürülenlerin sevgili hayatı yaşayan kadınlar olduğunu görüyoruz. İstatistiklere göre kadın cinayetlerinde ikinci sırada boşanan kadınların boşanmış eşleri tarafından öldürülmeleri yer almaktadır. Modernizemin sunduğu sevgili hayatı maalesef kadınlara huzur ve mutluluk getirmemiş bilakis ölüm getirmiştir. Modernizm hayasız hayat biçimini özendirerek homoseksüel ilişki, heteroseksüel ilişki, ensest ilişki biçimlerinin artmasına neden olmuştur. İnsani vasıflardan uzak olan bu tür hayat biçimleri insanları giderek hayvanvari davranış biçimlerine itmiştir. Aile mefhumunu da giderek yok saymaya çalışan, İslami ve insani değerleri itibarsızlaştıran hakim medya kuvvetleri etkisini yıllar sonra göstermiştir. Yapılan bir istatistiğe göre kadın cinayetleri 2002-2009 yılları arasında yüzde bin dört yüz gibi fahiş bir artış göstermiştir. Kadın cinayetlerinin artmasında ataerkil yaşam biçiminin etkisinin olduğu söylenmektedir. Bilakis ataerkil yaşam biçimi giderek yok olmakta modern hayat biçimleri hakim olmaktadır. Kadın ve erkek eşitliğini savunanlar, feminist yaklaşım biçimini ortaya çıkarmaya çalışanlar, Cinsiyet eşitlikçileri toplumun temeline dinamit koymuşlardır. Son yıllarda kadın cinayetlerinin artması, boşanmaların artması ve gençlerin evlenmede isteksiz olmaları hep bu düşüncelerin propagandası yüzünden olmuştur. Erkek ve kadının kendi fıtratlarına göre yaşaması yerine erkeği ve kadını birbirine rakip gören ve rakip yapan anlayışlar ailelerin yıkılmasına neden olmaktadır. Hiçbir zaman unutulmamalıdır ki eşitlik adalet değildir. Kadın ve erkeğin eşitliği de adalet değildir. Kadın ve erkeğin fıtratları ve özellikleri farklı olduğu için kadın ve erkeği birbirini tamamlayan iki farklı unsur olarak görmek gerekir. Kadın ve erkeğin fıtratları ve yapıları farklı olduğundan ve birinin eksik olduğu yönde diğerinin baskın olması birbirini tamamlayan parçalar olarak anlaşılmalıdır. Modern hayatın sunduğu hayat biçimi, yeni yasa ve yönetmelikler huzur ve mutluluk getirmemiş giderek kan, gözyaşı ve ölüm getirmiştir. Boşanmaların artması, evlenmelerin azalması, gençliğin evliliğe olan negatif yaklaşım biçimleri toplumun uçuruma sürüklenmesine yol açmaktadır. Tüm hak ve menfaatlerin çalışan kadınlara verilmesi ev hanımlarına herhangi bir hak verilmemesi ve kadınların çalışmaya sevk edilmesi yeni neslin bozulmasına yol açmıştır.