Vahşice öldürülen anne böyle sesleniyordu “Ölmek istemiyorum” 10 yaşındaki kızı da “Anne Lütfen ölme!” diyordu.
Öldürme basit bir olay olmadığı halde insanlar nasıl oluyordu da yıllarca beraber yaşadıkları eşlerini Vahşice öldürebiliyorlardı.
Olaya dışarıdan bakıldığında hemen “İdam”, “En ağır cezayı verin!” nidalarının yükseldiğini ve sanki ceza vermekle çözümün olacağı zannedilmektedir.
Oysa gerekli kanuni düzenlemeler, sözleşmeler, cezalar hep kadınların lehine yapıldığı halde çözüm bir tarafa işin içinden çıkılmaz hale gelmektedir.
İstanbul sözleşmesi, Kadının beyanının esas alınması, Edinilmiş mal ortaklığı vs daha birçok düzenleme sözüm ona kadının yararı göz önüne alınarak yapılmıştır.
Oysa söz konusu düzenlemeler yapıldıktan bu yana istatistiklere baktığımızda kadın ölümleri giderek artmıştır.
Peki, bu kadar yasal düzenleme ve ceza maddeleri var iken neden kadın ölümleri ve boşanmalar artmaktadır.
Kadının ve erkeğin misyonu aile içinde farklıdır. Kadın ve erkek fıtratları da farklı olduğu için farklı konumlandırılmalıdır.
Oysaki kadın ve erkek eşitliği söylemleri ve eylemleri kadını ve erkeği karşı karşıya getirdi. Nerede ise kadını ve erkeği birbirinin rakibi haline getirdi.
Kadın ve erkek birbirini tamamlayan bir mekanizmanın iki farklı dişlisi iken kadın ve erkeği karşılıklı çarpışan iki dişli haline getirdiler.
Feminizm ve sözüm ona kadın hakları savunucuları erkeği ortak düşman ilan edip erkeği mücadele edilmesi gereken bir varlık olarak gösterdiler.
Oysa erkek ve kadın birbirlerine destek olacaklardı. Birinin eksik olduğu yerde diğeri ona destek olacaktı.
Arabanın sürücüsü tek olması gerekirken iki şoför ilan edip arabanın iki kişi tarafından yönetilmesine karar verdiler. Oysa bu işin doğasına aykırı idi.
Kadına “Direksiyonu erkeğin elinden al ve arabayı sen sür!” talimatı verdiler. Çıkan çatışmada doğal olarak araba savrularak devrildi.
Tabii bu arada materyalist bir kafa ile her şey Para ve menfaate çevrilmiş de oldu. Aile birliktelikleri para ve menfaat için oluşmaya başlandı.
Değer ölçüleri Paraya ve menfaate endekslendi. Erkeğin değer ölçüsü de doğal olarak değişti ve Para kazanan kadına değer vermeye başladı.
Eş olmak ve Aile kurmak Para kazanma ile eşdeğer bir seviyede tutuldu. Erkek Para kazanan kadın ile hayatını birleştirmek istedi.
Erkek evlenmek isterken Para kazanan kadın aramaya başladı. Kadına Para kazandığı için değer vermeye başladı.
Bu defa Kadın da; ”Ben de kazanıyorum. O halde benim dediğim olacak.” Demeye başladı. Sürtüşmeler artmaya başladı.
İş giderek bir güç savaşına dönüştü. Aile içi çatışmalar köprü de karşı karşıya gelip inatlaşan iki keçinin misaline benzetilebilir.
İşin içinde bir de öz olmayınca şiddet artmaya başladı. Peşi sıra yaralamalar ve öldürmeler gelmeye başladı.
Erkeği durduracak ve şiddete başvurmasını engelleyecek mekanizmalar işin içinden çıkarılmıştı. Mesela Allah korkusu, İslam’da Kadının bir emanet olduğu vurgusu vs.
Hâsılı modern sistemler Aile’ye huzur yerine çatışma, kargaşa ve ölüm getirdi. Bu reel bazda istatistiklere de yansıdı.