Bir yakınınız size evlilik davetiyesi gönderiyor. Onların adına kim bilir ne kadar çok seviniyorsunuz. Çünkü bir yuva kurulacak.
Ailesine, millete, vatana hayırlı çocuklar yetiştirecek olan bir kurumun temeli atılıyor olacak. Gel zaman git zaman oldukça süslü gelin arabasının ön plakasına “EVLENİYORUZ” arka plakasına da “MUTLUYUZ” ibaresi yazdırılmış.
Adı üzerinde “gelin arabası” en az gelin kadar süslenmiş damadın ve gelinin isimleri güllerle, karanfillerle kalp çizilerek dekore edilmiş. Aileler mutlu, davet edilenler mutlu, türküler, danslar yer yerinden oynuyor. Resim çekmeler, takı takmalar bu tarihi ve mutluluk sembolü özel gün videoya alınıyor.
Her şey pembe ve bitmesi istenmeyen bir rüya gibi ne de olsa evlilik törenidir yaşanıyor yaşanan.
Sonra düğün töreni bitiyor, dualar, dilekler,mutluluk vecizeleri derken dağılıp gidiyorlar.
Bir yuvanın kuruluşu, bir ailenin temel atma töreninden basit olarak da olsa kompozite etmeye çalıştım. Böyle güzelliklerle başlıyor her şey.
Evlilik cüzdanı ile noktalansa da ne yazık ki o cüzdanları uzun yıllara dek varmadan ya da varamadan hatta eskimeye bile zaman bulamadan boşanma seansları başlıyor.
Bir lodos fırtınası gibi hızlı ve artan rakamlarla ne yazık ki eşler ayrılıyor.
Boşanarak ben en doğal en uygarca olanını ele aldım.
Öldürmeler, ihanetler, kaçmalar eşlerin birbirine olan ihanetlerini konunun dışında bıraktım. ABD (Amerika Birleşik Devletleri)’de boşanma oranı, %50 civarında, İngiltere’de bu oran %40’larda, AB (Avrupa Birliği) ülkelerinde ise bu oran %55’i buluyor.
Çok acıdır ve inanılması güç olsa da Türkiye’de bu oran %40-%50 civarında değişim gösteriyor.
“Evleniyoruz, mutluyuz” ibarelerinin yerini “mutsuzuz, boşanıyoruz” almış.
Bir de ortada bir veya iki çocuk varsa vay hallerine o parçalanmış ½ (bir bölü iki) ailelerinin çocuklarının hayatları ve yarınları yaşamda evire çevire yaşadıkları, uğradıkları acılar, işkenceler, derin boşluklar ne anlatılabilir ne de yazılabilir cinsten değil.
Yaşayanlar bilir dileğim o ki Allah (c.c) kimselere bu dramı yaşatmasın.
Bu ruhsal travmalar uzun yıllar bilinçaltında etkili olmaya devam eder. Ve yaşamları etkiler.
Psikologlar, psikiyatrlar, sosyal bilimciler, sosyologlar, davranış birimcileri ve daha nice akademik kariyer sahibi olanlar bu savaşlardan bile çok acı, çok tehlikeli parçalanmış ailelere gerektiği gibi konuya bilimsel olarak yanaşmıyorlar, ilgilenmiyorlar.
Düşünebiliyor musunuz evlenen her iki kişiden biri boşanıyor.
Bu ne çaresiz hastalık ve drama farkında olmak bu son derece önemli konuyu yazmak, bu konuyu ele almak, dikkatlerinizi bu sosyal faciaya çekmek Anadolu’nun ücra bir köşesinde yayın yapan bir yazarına mı düşmeliydi yazmak? Evet bu da başka bir dram ayrı bir köşe konusu olsa gerek.
Medya, basın TV kanalları, Milli eğitim ve devletin sosyal politikalarından sorumlu olan bakanlık bir önlem alsa.
Toplum bu konuda yıllarca aydınlatılsa hatta okullara mecburi ders olarak koyulsa fena mı olur? Toplumun temel taşı “aile” önemsenmiyor.
Sağlıklı aile biçimi sebep ve sonuçlarla irdelenmiyor. Çocuklar sokakta sokak çocukları olarak başıboş yetişiyorlar. Oysa kazanılan her birey başlı başına bir dünyadır.
Bu gereğince anlaşılsa ve anlatılsa kazanımları büyük olmaz mı?
Sokağa atılan ve sokakta başlayan yaşam ve yaşamlar hazin bir şekilde yine sokakta bitmiyor mu?
Ben bu konuda kitap bile yazabilecek bilgi ve beceriye sahibim.
Araştırmalarım var sokak ve sokaktakiler hep ilgimi çekmiştir.
İçimde dinmez bir acıdır. Gelmiş geçmiş hükümetler bu konulara siyaseten baktı, siyasi yaklaştı, hiç samimi olmadılar. Oy potansiyeline çevirdiler. Gerektiği gibi ilgilenselerdi sayılar bu oranda olur muydu? Aksine olan oldu. Olan ailelere oldu.
Bu böyle olmamalıydı.
Kalın sağlık ve sevgiyle mutlu ve umutlu siz saygın Batmanlılar ve Sonsöz okurlarımız.