Benim yaşıma yakın olanlar veya 1970’lı yılları hatırlayanlar çok iyi bilir. Çok hararetli tartışmalar yapılırdı. Adeta ülkenin var olma meselesiydi.
Bir taraftan okumuş entellektüvel kesim, diğer taraftan Hoca ve şeyhler. Biri diğerine gerici, yobaz, çağdışı derken diğeri de kafir, münafık ve mürtet demesi. Tartışma ve münakaşalar öyle büyüktü ki; bir kısım, milleti aydınlatmak için köyleri dolaşırken, diğeri uyarmak için cami ve kutsal değerleri kullanıyordu.
İslam âleminde belki de ilkler yaşanıyor, ilim ile din çatışıyor havası estiriliyordu.
Nice okumuş gencin merakı; tekfir, günah ve münafık ithamlarıyla bastırılmaya çalışılıyor, bir kısım okumuş kişinin beyninde de bu anlamsız çekişmenin neticesinde dine karşı kalıcı düşmanlıkların oluşmasına sebep olunuyordu.
Peki, bu vatan, millet ve Sakarya kadar önemli olan münakaşa ve mücadele ne idi?
O çoook önemli! Mesele “Ay’a gidilebilir mi gidemez mi?” İddia ve tartışmalarıydı. Dünyada ve ülkemizde de merak uyandıran “Ay’a gitme” meselesini için yapılan tartışma ve münakaşalardı.
Peki değdi mi?
Bana göre değmedi hatta yazık oldu. Ülkemiz imalat sanayisine, ithalata ve bilimsel çalışmalara baktığımızda İleri ülkeler sevisinin çok altında olduğumuz gibi inkârcıların dışında itham altına alınan hiç kimsenin günahkâr olmadıkları gibi onlara bu yakıştırmaları yapanların mahkeme-i kübra’da hesaplarının çetin olacağıdır.
İşin acı tarafı da ülkemizi yasalar çerçevesinde idare edecek başkan ve milletvekili seçimlerinde bazı hoca ve şeyhlerin kin ve tutumlarının devam ettiğidir. “Münafık, kafir, dinsiz…” gibi suçlamalarla o dönemde oluşan kalıcı tahrifatın günümüzde hala var olduğudur.
Babam Diyarbakır ili Bismil ilçesinin bir köyünde imam idi. Türkçe, Kürtçe, Arapça, Farsça’yı anadili gibi, İngilizce ve Orducayı da kısmen bilir ve fen ilimlerine de önem verirdi.
Tam yılını hatırlamamakla beraber 1980 öncesi idi, Bana ders verdiği anda dört kişi “Ay’a gidilip gidilemeyeceği” konusunda sorular sormak için babamı ziyaret ettiler. Öğretmen olduklarını öğrendiğim bu kişiler merhaba faslından sonra babama “Hocam Ay’a gitme meselesi konusunda ne düşünüyorsun?” Babam “Bunun bir ilmi mesele olduğunu, gerekli çalışmalar yapılırsa gidile bileceğini uzun bir konuşma ve dini delillerle” izah etmeye çalıştı. Onlar “Diğer hocalın sizin gibi düşünmüyorlar, Ay’a gitmenin günah, haram ve imkânsız olduğunu dolayısıyla din ilmin önünde engel olduğunu…” Babam “Müspet ilim ve fen’in İslam ve Kur’an ile barışık olduğunu, Ay’a gitmenin günümüz ekonomisinin adaletsizliğini, israf olduğunu…” izah etti. Onlar “Millet Ay’a gidiyor siz hala din iman diyorsunuz…” sözlerine karşı babam “Avrupa’da uzay çalışması yapan ve uzaya gidenler Papaz mı?” onlar “hayır bilim adamlar” babam “Peki bu ilmin gelişmesini yapanlar Papaz ve ya kilise mi?” onlar “Ne münasebet, bu çalışmayı bilim adamları ve mühendisler yapmıştır.” Babam “sizler de bilim adamısınız, uzay çalışmalarınıza hemen başlayın kimseye de söylemeyin, hocaları bana bırakın kim sizi engellerse karşısında beni bulur.”
O zamanın bir kısım din adamlarının şiddetle karşı durdukları “Ay’a gitme meselesi” dinimizle ne alakası vardır? “Ay nurdur oraya gidilmez” niye deniliyordu?
Kur’an ve sünnet’te gidilmez, nur olduğu diye bir emir olmadığı halde bu ısrar neyin nesiydi?
Ne zaman ki Tübitak yayınlarından Michael Guilen in yazdığı Dünyayı Değiştiren Beş Denklem kitabını okudum gerçekleri öğrenmeme yardımcı oldu. O kitaba bakıldığında Hıristiyan inancını müspet ilim üzerindeki etkisi, Ay’ın nur olduğunu Tanrıların Uzayda olduğu ve oraya insanların kirli ayağı ile gidilemeyeceği görüşü hakim olduğudur.
Bu nedenle, 1969 yılında pek çok insanın Ay’a gidebilme fikrini imkânsız bulması… bazıları teknik nedenlerden… Diğerleriyse, dini nedenlerden dolayı tereddüt içindeydi… Dünyalıların bunu asla başaramayacaklarını –ayaklarının kiriyle asla ne Ay’a ne de bir başka gök cismine basamayacaklarını- düşünüyorlardı.” (a.g.e. sayfa 58)
Hıristiyan inancını, İslam dininin emriymiş gibi bize sunan, inananları peşlerinde sürükleyen, Müslümanları karşı karşıya getiren bir zümrenin var olduğudur. Bunların dini değerlerimizi kullanma konusunda çok becerikli olduklarıdır.
Siyaset mühendisliği yapmaya çalışan bu zümrelere karşı uyanmak olmak ve mübarek dinimizi kullanmalarına izin vermemeleriyiz.