Bazı şeylerin ülkemizde yanlış gittiği herkesin malumdur. Şikâyetler, sıkıntılar, dertler, yolsuzluklar, metal yorgunluğu bunlardan sadece bir kısmı. Cinayetler, cinnet, psikiyatri vakalar, dolandırıcılık, boşanmalar, adam kayırma, 4 milyondan fazla işsiz, ahlaki çöküntü, içki tüketimindeki artış, madde bağımlığı, tefecilik, hırsızlık… Daha neler neler de neticesi. Müsebbibi kim diye sorsan cevabını bulmak zor. On yedi yıllık iktidarı sorumlu tutsak; “Milli şef”, “camiler ahıra çevrildi”, “Ekmeğin karne ile verildiği”, “kelle vergisi”, “kuyruklar”, “hocalar idam edildi”, “dindarlar hor göründü”, “türbanlılar okuldan, kışladan, kamu alanından kovuldu”… Ve daha nice geçmişteki yanlışlıkları sayıp, “köprü, yol, hastane, hava limanları, üniversiteler, yaşlı maaşı, bakıcı parası, kömür yardımı” der ve “sütten çıkmış ak kaşık” misali tertemiz olu verirler. Ana muhalefete sorsan onlar da “Elli yıldan fazladır iktidar değiliz”, “geçmişin yanlışlarını biz kabul etmiyoruz”, “bize değil iktidardan hesap sorun”, “bize yetki verin en iyisini biz yapalım” der. Mecliste gurubu bulunan bir başka parti “ülkenin beka sorunu var bunların önemi yok” savunmasını yapar. Diğer partiye sorsan “Kürt sorunu”, “kayyum atamaları”, “görevden almalar”, “haksızlıklar” der ülkenin sorunlarından çok bölge sorunlarını ile sorumluluktan kendini kurtarır. Kimse sorumluluğu üstlenmese de, ortada bir gerçek var, oda toplumsal huzurun azaldığı ve sorunların giderek büyüdüğüdür. İktidar ve küçük ortağı şimdilik; din, iman, ezan, bayrak ve vatan nutukları ile idare edilmeye çalışılıyor. Ancak gidişata bakılırsa bu değerlerin de bir gün tükeneceğidir. O zaman sorumlu ki? Bana sorarsan sorunun kaynağı biziz, yani vatandaştır. Her seçimde galip çıkan iktidarın: “vatandaş yaptıklarımı onaylıyor” demesi de bunun kanıtıdır. Hani Nasrettin hocaya iki kişi mahkemeye gelir. Birincisi olayı anlatır, hoca ona “haklısın” der. Bu defa ikincisi anlatır hoca ona da “haklısın” der olayı dinleyen hanımı; “Hoca her ikisine de haklısın dedin o zaman haksız ki?” diye sorduğunda hoca “Hanım sen de haklısın galiba haksız olan benim der.” Geçmişten günümüze seçim analizini yapar, oy verdiğimiz partilerin profiline baktığımızda galiba suçlu biz yani seçenlerdir. Bunca sene merkez sağ, sol ve milliyetçi partilerin dışında başkada partiye oy vermediğim alternatifleri değerlendirmediğimiz dir. Gerçekler üzerine değil de korkular üzerine oy verdiğimizdir. Oyların neticesinde oluşacak sevap ve günahın bizim de pay sahibi olacağımızın bilincine sahip olamamamızdır. Seçmen olarak “İrtica tehlikesi”, “Gericiler”, “Çağ dışı”, “yobaz” ve benzeri korkularla oylarımızı kullanıyorsan yanlışın büyüğünü yapıyoruz demektir. Bu düşüncenin neticesinde; etki ve tepki kanunu gereği iki partili ve zıt kutuplu sistemin parçası oluyoruz demektir. Eğer “Oylar bölünmesin din düşmanları iktidara gelmesin” düşüncesi ile oy veriyorsak imanı esaslar bakımından yanlış yapıyoruz. Çünkü “geleceği Allah bilir” kaidesine ve “Vazifemizi yapıp vezifey-i ilahiye ye karışmamak” gerçeğini kabul etmiyoruz. Dini hassasiyeti olan, çıkar beklentisi olmayan ve rıza-i ilahiyi ön planda tutanların tarafgir olmaları, alternatifleri değerlendirmemeleri ve bunca yanlışa rağmen “ehvenı şer” deyip ayni partiye oy vermeleri ise anlaşılır gibi değildir. Bediüzzaman: “Vazifeni istikametle yaptığın vakit, o sefinenin verdiği bütün netaic; bir cihetle senin defter-i a’meline geçer…”(Mektubat)
“Sen neci oluyorsun ki, böyle hırs ile “herkes beni dinlesin” diye vazifeni unutup, vazife-i ilahiye ye karışıyorsun? Kabul ettirmek, senin etrafında halka toplamak Cenab-ı Hakkın vazifesidir. Vazifeni yap Allah'ın vazifesine karışma.”(Lemalar) İktidarın iflas eden politikaları, ana muhalefetin Kemalist düşüncesi ve bir birine zıt iki milliyetçi parti bizleri ümitsizliğe sevk etmesin. Daha önce iktidar olmuş ülkenin kalkınmasında önemli projeleri başarmış; Saadet Partisi, Demokrat Partisi ve diğer partilerin varlığı bizlere alternatifler sunmakta vebal ve yanlışlardan kurtulma imkanlarını sunmaktadır. “Kazanmaya yakın”, “kazana bilir”, “kazanmasın”… Mantığı ile değil, doğru olduğuna inandığımıza destek vermeliyiz. Selam ve dualarla