Tüm övgü ve takdirler alemlerin sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam Kâinatın efendisi Hz Muhammed s.a.v’me, tertemiz ehli beytine, onun güzide ashabına ve kıyamete kadar onların izinden şaşmadan yürüyen bahtiyar müminlerin üzerine olsun.
Değerli Okurlar; Nisan ayı Efendimizin doğduğu ay. O açıdan kısada olsa o yüce Resulün hayatını hatırlamaya çalışalım.
Peygamberin nübüvvetinden önce dünya ülkelerinin inanç durumu şöyleydi; O dönemde Kuzey'de Hicaz sınırına kadar olan bölge Roma İmparatorluğunun tasarrufun altındaydı, dini Hristiyanlıktı. Bugünkü İran bölgesinde yer alan Sasanilerin dini Mecusilikti, Arabistan'ın batı kıyısında Hıristiyan Habeş imparatorluğu vardı. Hindistan’da: Hinduizm dini vardı. Arabistan bölgesinde ise Yahudiler, Hiristiyanlar ve Sabiiler ve az sayıda Hanifler bulunmaktaydı. Dolayısıyla
Yüzyıllardan beri gelmeyen bir uyarıcının yokluğundan, dinler tarif edilmiş, insanlar kendi heva ve heveslerine, töre ve adetlerine göre ilahi dini değiştirmiş. Neyi ne amaçla ve ne için yaptıklarını bilemez bir hale gelmiş, yollarını şaşırmış, adeta insanlıktan tamamen uzak bir hayatı yaşıyorlardı.
Efendimiz as’mın görevlendirileceği yer olan Mekke ve çevresinin durumu ise;
Cehalet, dalâlet, ahlaki bozukluk, yoksulluk, sefalet, anarşi ve başıboşluk içerisindeydi. Putperestlik çok yaygın bir inanç olduğundan, Şirkin ve pisliğin bataklığı haline gelmiş bir yerdi. Her bir arap kabilesini temsil eden toplam 360 putları mevcuttu. İnsanlar raydan çıkmış, Hak ve hukuk kalmamış. Zulüm ve haksızlık almış başını gidiyordu,
İçki, kumar faiz, zina ve yalan her tarafa sirayet etmişti.
İnsanlara keyfi her türlü baskı ve işkenceler yapılıyordu. Bayan kullanılıp atılan bir metadan başka bir şey değildi. Kız çocukları diri diri gömülüyordu. Sefalet ve cehalet içerisinde bir hayat vardı.
O gün İnsanlığın durumu; Ezen ve ezilen –Üstekiler ve alttakiler -Zenginler ve fakirler -Köleler ve efendiler-Değerliler ve değersizler. Şeklinde ki guruplar halindeydi.
Yani değerli okurlar, İnsanların ipler tamamen şeytanın ellerinde ve istediği gibi yönlendirip şekillendiriyordu. İnsanlar tam bir şirk bataklığının içerisinde adeta yüzüyorlardı.
İşte yüce Allah böyle bir topluma, bir kurtarıcı, bir nur, bir ışık, bir uyarıcı bir rehber ve rahmet olacak bir şahsiyeti görevlendirecekti.
Etkisi ve dinamizmi ve kalıcılığı kıyamete kadar devam edecek bir elçiyi görevlendirecekti. Kendi sevgilisi, iki cihan güneşi, rahmet peygamberi, Ahmet Muhammed Mustafa sav’i görevlendirecekti. Milyarca salat ve selam üzerine olsun.
Böyle bir ortamda Hz Muhammed sav dünyaya geliyordu.
Doğumuyla beraber adeta ileride yapacağı yeryüzünün en kalıcı inkılabının müjdesinin sinyallerini şimdiden vermişti.
Yüzyıllardan beri süregelen adetlerden bir kısmı alt üst olmuştu.
Mesela:
1.Kendisine ait olan doğumunu gösteren yıldız bile pek çok kimseyi ürkütmüş ve korkutmuştu.
2-Peygamber efendimiz s.a.v doğarken putlar yerlerinden kayarak yüz üstü yere düşmüşlerdir.
3- Peygamber efendimizin doğumu esnasında bir nur zuhur etmiş. O nur, Şam saraylarını ve köşklerini aydınlatmıştır.
4- (Mahzum bin Hani el-Mahzumî'nin anlattığına göre) Peygamber efendimizin doğduğu gecede, Kisrâ'nın sarayı sarsılmış ve sarayındaki 14 oda yıkılmıştı.
6.Mecusilerin tapmakta oldukları ateş, sönmüştü. Halbuki daha Önce o ateş Peygamber efendimizin doğumuna kadar bin yıl süreyle sönmeden yanmıştı.
*Daha doğar doğmaz vuku bulan olaylardı bunlar.
Küfür ve şirk bataklığı içerisinde yüzen, adeta yol denen bir şeyin, doğru yolda yürüyenin kalmadığı şehre görevlendirilecek olan yüce Resul doğuyordu...
DEVAMI BİR SONRA Kİ YAZIDA………..