Ha geldi ha geliyor derken heyecanı, telaşı, sıcaklığı endişesiyle Ramazan dün gece uyandırıp uykumuzdan bir sahur sofrasının etrafında buluşturdu bizi. Kimimizin sofrası akşamdan kalan yemeklerle kimimizin akşamdan olmayan ekmeklerle uykulu yarım açılmış gözlerimizi karşıladı.
Sağlık sıhhat diyorlar evet ama sadece bunun için değil Ramazan ve orucu özel kılan, açın susuzun yoksulun halinden anlamak da diyorlar sadece bu da değil elbette. Nefis terbiyesi mi evet ama o da değil tek başına.
Ramazan bir arınma halidir.
Bakın Nisa Suresi 92. ayetinde bir müminin bir mümini yanlışlıkla öldürdüğü bir durumda belirlenen diyeti ödemeye gücü yetmeyen mümine ne diyor Allah, “Allah tarafından tevbesinin kabulü için iki ay peşpeşe oruç tutması lâzımdır. Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir.”
Ya da Maide Suresinin 89. Ayetinde insanın bilerek içtiği ve sadık kalmadığı yeminlerine karşılık kefaretten bahsederken yine ödemeye gücü olmayan için “Bunları bulamayan üç gün oruç tutmalıdır. Yemin ettiğiniz takdirde yeminlerinizin keffâreti işte budur. Yeminlerinizi koruyun (onlara riayet edin). Allah size ayetlerini açıklıyor; umulur ki şükredersiniz!”
“Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah'ı tazim etmeniz, şükretmeniz içindir.” Bakara - 185
Ramazan bir arınma halidir. Dilin boş laftan arınmasıdır, midenin aşırı olandan yıkanmasıdır, nefsin dizginlenmesidir, duymaktır, anlamaktır, görmektir ramazan. Paylaşmaktır, kendinden arınmaktır ramazan gürültüden, lüzumsuzdan, kibirden kurtulmaktır. Sahip olduğunun nimetin suyun ekmeğin tadına varmaktır, şükretmektir ramazan.
Çocukluğumun Aydınlıkevler Mahallesinde iftara bir saat kala açlık ve susuzlukla sabırsızlandığım o anlarda, evimizin üç yüz metre yakınındaki cami bahçesine gider ve o camideki sessizliğin içinde gelip abdest alanları namaz kılanları, o suyu içemeyenlerin suya dokunuşlarını izlerdim. Zaman o sessizlik içinde o kadar dingin o kadar huzur verirdi ki bana. Sonra eve geçip imamın ezanı okumasını beklemek saate göre gecikince elinde bardakla çıkıp sofradan kalkıp pencere dibinde beklemek. Şimdi o camiye çağıran bu özlem bile gülümsetiyor içimi, serinletiyor. Oraya gittiğimde çocukluğumu orda otururken bulacağımı biliyorum.
Ramazanı yaşama biçimimize baktınız mı düşündünüz mü? İnsanlar aç susuz diye nasıl gerildiklerini, nasıl birbirlerine dalaştıklarını peki. O da olmadı oruç tutamayan ya da tutmayana yeme içmeyi yasaklama cürretinde bulunmasını bana saygı duymak zorunda gibi bir cümle ile tanımlamasına ne demeli.
Orucu ağzını değil sadece midesini kapatmakla sınırlı tutanların oruçtan anladığına bakın. Yediğinin ya da yiyeceğinin on misliyle donatılmış bir sofranın başında sinirden yüzüne bakılamayacak denli gergin insanların tuttuğunun yukarda yazdıklarımın ne kadarıyla ilgisi var dersiniz. Yukarıdaki ayetlerin ne kadarında kendilerine yer bulabilirler sanıyorsunuz. O kuş sütü eksik sofralarda fakirin halinden anlayabileceklerini mi düşünüyorsunuz. Bir çorbayla o iftar sofrasından kalkmayan ya da kalkamayan insanın, sokakta kalmışın ekmek bulamayanın derdiyle empati kurabileceğini mi sanıyorsunuz?
Eğer o empatiyi kurabilecek olsaydık iftar sofralarımızı öylesi bir müsriflik ve aç gözlülükle yediğimizden fazlasıyla doldurmazdık.
Ramazan bir arınma halidir yediğimizden ve de kibrimizden, nefsimizden, bencilliğimizden, kinimizden lüzumsuz sözden ve körlüğümüzden. Ramazan bize Allah’ı unutturan ne varsa bizi Allahtan uzaklaştıran her neyse hepsinden sıyrılıp hiçbir yere ve şeye sığdırılamayan Allaha sığınma halidir.