Tuna Kiremitçi “Şairin Şarkıları” programı kapsamında Batman İl Kültür Merkezi’nde [6 Aralık 2022] usta kemancı Müge Alpay ile sahne aldı geçenlerde.
Tuna Kiremitçi’yi kitaplarıyla tanıyanlardanım. Okuduğum ilk kitabı “Bu İşte Bir Yalnızlık Var” olmuştu. Yıllar sonra“Uçan Halıların Ayrodinamik Sorunları” geçmişti elime.
Şimdi ise Şairin Şarkıları programında sevgili eşim ile birlikte canlı olarak dinleme şansım oldu kendisini.
Edebiyat ve müzik Tuna Kiremitçi’nin çağrısına kulak vermiş de iki sıkı dost olarak kol kola girmişti sanki sahnede.
Beni şaşırtan ve mutlu eden, Tuna’nın şarkı aralarında bir meddah gibi heyecanlı genç bir adam [İsmi konusunda hiç renk vermedi, biz de kim olduğunu hiç anlamadık bu arada.] hakkında anlattığı hikâyelerdi.
Soğuk ve karlı bir akşam vakti genç bir adamın [Galatasaray Lisesi yıllarında derslerinden kalma pahasına oturup şiir yazan heyecanlı biriydi] Taksim’de otobüse atlayıp Eminönü’ne, oradan da paltosuna sımsıkı sarılmış halde Cağaloğlu yokuşunu tırmanarak Varlık Dergisi’ne, yazdığı şiirleri göstermek için dönemin genel yayın yönetmeni Enver Ercan’ın yanına gidişini dinledik ilkin.
Derken Ataol Behramoğlu’nun “Bu Aşk Burada Biter” şiirinin, adı lazım olmayan bu genç adam tarafından bestelenmesini ve şairle aralarında geçenleri heyecanla anlatmasına kulak kesildik. Genç adamınşairlerle henüz ömrünün baharında yüz yüze görüşme imkânının bulunmasını, hele ki Behramoğlu’nun evine kadar gidip onunla karşılıklı oturmasını ve sohbet etmesini kıskanmadım desem yalan söylemiş olurum.
Haydarpaşa Garı’nda Eskişehir trenini bekleyen aynı genç adamı Murathan Mungan’ın aramasına ne demeli peki?
Kiremitçi’nin anlattığına göre, Murathan Mungan adı lazım olmayan bu genç adamı aramış ve kendisine, hazırlanan bir proje kapsamında Müslüm Gürses’in seslendirmesi için yabancı bir şarkıya söz yazar mısın diyeteklifte bulunmuş. Genç adam heyecanla “Olur, yazarım.” demiş tabi. Hikâyenin kahramanı genç adam Eskişehir’e giden trenin yemekli vagonunda biraz endişe ve kâfi miktarda ciddiyetle oturup hangi şarkıya söz yazsam diye düşünürken, Rainbow’un “Temple of The King” şarkısına aitezginin tren gürültüsüne ince bir uğultu şeklinde karışarak bir kapıyı tıkırdatır gibi kulağını yokladığını fark eder.Hemen kulak kesilir. Şarkının ezgisini tren gürültüsünden maharetle sıyırıp ayırarak mırıldanır bir süre ve aradığı şarkının Temple of The King olduğunu anlar oracıkta. Böylece hem Müslüm Gürses’in hem de Tuna Kiremitçi’nin seslendirdiği meşhur “Affet” şarkısı Eskişehir treninde genç adamın kucağına nur topu gibi doğmuş olur.
Kendimizi şarkılara ve hikâyelere kaptırdığımız bir sırada şairimiz bir anda konuyu evliliklerine getirdi programın bir yerinde.
Birkaç kez dünya evine giren Kiremitçi, eşlerinin hep 34 yaşında iken onlarla evlenmiş olduğunu dile getirince doğrusu herkes gibi ben de şaşkınlığımı gizleyemedim. Tabibiz üstümüzdeki şaşkınlığı henüz atamamışken ve bu bilginin tam olarak ne işimize yaracağını düşünürken kendisini yatılı okula bıraktığında annesinin de 34 yaşında olduğunu pat diye söyleyiverdi. Heyecanlı bir aydınlanmayı beraberinde getiren vetokmak gibi kafamızda patlayan gerçeklerden biriydi bu bilgi. Böylece hepimizin sezdiği ama dillendirmediği şeyi,içini bize açarak evliliklerinin belki de sığınılacak bir liman ya da varılacak bir menzil durumundaki anneye duyulan derin bir ihtiyacın tezahürü neticesinde gerçekleştiğini ve anneye bağlı olarak özlem, şefkat ve sevgi gereksiniminin bıraktığı boşluğu evlendiği kadınlarla doldurmaya çalıştığını yakın bir dost gibi içtenlikle anlattı.
Şairimizin özel hayatını usulca bir kenara bırakıp enteresan bir bilgi daha paylaşmak istiyorum sizlerle. “En sağlam direniş kalbi temiz tutmaktır” cümlesinin Tuna Kiremitçi’ye ait olduğunu öğrendim. Sağda solda başka isimlerle alıntılandığını görürseniz şayet sorumlu ve bilinçli bir vatandaş olarak lazım gelen uyarı ve düzeltmeleri yapmayı unutmayın derim. Çünkü ne muhafazakâr, ne seküler, ne de rafadan tayfa bu afili cümleyi Kiremitçi’ye yakıştıramıyor. Bir cümleye bakmış zamanında, bir Kiremitçi’ye sözünü ettiğim tayfalar… Evirip çevirmişler, bir alttan bir üstten bakmışlar, ikna olamayınca tekrar gözden geçirmişler. Sonunda “Yok, Kiremitçi’ye gitmedi; sakil durdu, kalıbı tutmadı.” demişler. Muhafazakârı Mevlana’ya yakıştırmış, seküleri ise Viktor Hugo’nun cebine tıkıştırmış bu cümleyi. Rafadan tayfa ise canı kime isterse ona zımbalamış. Hal böyle olunca da bu cümle sahipsiz bir pinpon topu gibi birtakım isimler arasında hoplaya zıplaya gezinmiş durmuş hep.
Bu afili cümle birgün karşınıza çıkarsa eğer kime ait olduğunu bilin istedim sadece.
Konu uzun, daha çok konuşmak isterdim aziz okur. Fakat köşemiz “E bu kadarı kâfi!” diyor.
Son söz olarak…
Muzip anlatımını, enerjisini, güler yüzünü ve neşesini pek sevdik Tuna Kiremitçi’nin. İyi ki geldi, iyi ki gittik ve iyi ki dinledik Tuna’yı.