"Roma imparatoru ve aynı zamanda filozof olan Marcus Aurelius; Roma şehir meydanına indiğinde bir nefes alışı kadar arkasında yürümesi için özel bir görevli bulunduyormuş. Bu görevli insanlar Aurelius'a Tanrısal övgüler yağdırırken eğiliyor ve Aurelius'un kulağına, "Sen sadece bir insansın" diye fısıldıyor kibre kapılmasını engelliyormuş."
Kendini kaf dağında zümrüdüanka zanneden, benlik aynalarında kendini dev gibi gören, kibrin, egonun dünyasında bir heyula misali duran, göbeğini şişirip göğsünü kabartarak yürüyen, kendini üstün görüp insanları küçük gören, bir nebze hiçlik iken, başını göğe değdiğini düşünen, makamına, sıfatına, rütbesine böbürlenerek gömülen, kibrin kokusundan yanına yirmi beş metre yaklaşılmayan, kendini bu dünyanın sahibi gibi arz eden, ölümü hiç aklına getirmeyen kibir abidilerine yavaşça yaklaşıp kulağına fısıldamalı: " Sen sadece bir insansın." Demeli.
Kin ve nefretle, garez ve hasetle, buğz ve hamasetle diğerlerini dışlayan, ötekileştiren, kendinden başkasına yaşamı hor gören, mazlumu hakir, gurebayı kem bilen, elindeki güçle zulmeden, başkasını aşağılayan, kendinden olmayanı dışlayan, ayrımcılık yapan, adaletle hükmetmeyen kendini üstün gören kim varsa gözleri, gözlerine dikilmeli ve yüksek bir haykırışla: "Sen de sadece bir insansın." Demeli.
Paraya put gibi taban, bohem şöhretin zirvelerinde ebediyen kalacağını düşünen, lüksün, şatafatın, şaşalı bir hayatın girdabında kendini kaybeden, alkışların, zevklerin, geçici lezzetlerin malikanesinde sonsuzluk hissine kapılan ruhu düşkünlerin kulağına bir ezgi mırıldanmalı : "Sen sadece bir insansın."
Mikroskopla görülmeyecek kadar küçük bir mikroorganizmanın vücuduna tesir edip hasta düşürmesine bile gücü yetmeyecek kadar zayıf olan fakat kibrin görkeminde kendini Roma imparatoru zanneden herkese arkasından yaklaşıp seslenmeli: "Sen sadece bir insansın."