
Günümüz toplumunda sosyal bir algı oluşturulmuş maalesef.
Şahıslara bakıp “islam” eleştiriliyor. Güya bu yanlışlar İslam’dan kaynaklanıyormuş gibi gösterilmeye çalışılıyor. İşte “falan hacı şöyle yapmış, filan hoca böyle yapmış, falankes güya dindar, filankes birde sakallı…” gibi sözlerle şahısların olumsuzluklarını islama yüklüyorlar. Sonunda da “işte Müslümanlar böyledir.” veya “islam böyledir.” gibi yanlış bir sonuca varıyorlar. Algı oluşturuyorlar.
Sanırsın kendileri melek… Hiçbir hataları yok, hiçbir kusurları yok, dört dörtlük birer insanlar…” oysa hakikatte hiçte öyle değiller.
Örneğin; adam namaz kılmıyor, oruç tutmuyor, içki, kumar, zina ne dersen var, İslami değerlere inanmıyor, yeri gelince “Bende Müslümanım” diyor.
Her türlü dinsizliği yapanlar, güçlerince dinini yaşamaya çalışan ehli dine, dindarına bakarak eleştirdikçe eleştiriyor ve netice bunun İslam’dan kaynaklandığını ileri sürebilecek kadar ileri gidiyor.
Aslında mesele başka…
Mesele islamı karalamak için şahısların bahane edilmesi…
Kişiler ve şahıslar üzerinden İslamın karalanması, kötü gösterilmesi…
Şunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Kemale ermiş, kusursuz olan hiçbir insan yoktur. İnsan yaratılışı gereği hata yapmaya, yanlış yapmaya, günah işlemeye meyillidir. Yani bir başka deyişle nefsinin istek ve arzuları onu yanlış yönlendirebilir.
Sadece Melekler yaratılış itibarıyla günahsızdırlar.
Doğru insan yaptığı hatadan dönen, günahından tövbe eden, işlediği suçtan pişman olan ve pişmanlığının gereğini yerine getirendir.
Şimdi hal bu iken insanların kişilerin yanlışlarını ileri sürerek İslam’ı ve Müslümanlığın karalanması, değersiz kılmaya çalışması doğru bir değerlendirme değildir. Olamazda…
“Falan hacı şöyle yaptı, filan hoca şöyle yapıyor” diyenlere sormak gerekiyor.
“Siz Müslüman mısınız? “Evet, Müslümanım” diyecekler. O halde neden namaz kılmıyorsunuz, oruç tutmuyorsunuz, Allah’ın ve Resulünün emirlerini yerine getirmiyorsunuz, Allah ve Resulünün isteği doğrultusunda düşünmüyor, yaşamıyor, hayatınızı düzenlemiyorsunuz?
Aynı şey Müslüman ve dindarlar için de geçerli tabiki…
Allaha, Resulüne iman eden, helal ve haramları sınırlarını gözeten, daha da ileriye giderek Allah’ın Hukuku olarak nitelendirilen Şeriatini hakim kılmak isteyen kimselerin, Allah’ın hukuku olan Şeriatı kabul etmeleri gerekirken, inkarı ise küfür iken, güçlerinin yettiği kadar emredilenleri amelleri yerine getirmeleri ve haramlardan sakınmaları da her Müslümanın üzerine farzdır.
İnananlar, Allah’ın emir ve yasakları olan helal ve haramları inkar etmedikleri müddetçe Müslüman olmakla birlikte, bunlardan herhangi birini yapmamaları sadece günah olarak kabul edilir.
Maalesef günümüzde hakkın ve batılın birbirine karıştırıldığı, hukuk ve şeriatın raydan çıktığı, adalet anlayışının neredeyse ortadan kalktığı gözlemleniyor. Bu karışıklığın cehaletten veya bilgisizlikten kaynaklanmıyor. Adaletin temeli olan İslam Hukukunun pek önemsenmediği görülüyor.
Şeriatın üstünlüğü ilkesi ne yazık şart, durum ve şahıslara göre farklılık gösterebiliyor. Maalesef hakkın sınırlarının gözetilmediği bir topluluk haline gelmişiz.
Adil olmayan bir hukukun hak üzere olmayacağı, hak üzere olmayan bir toplumun adil olmayacağı, adaleti gözetmeyen toplulukta hak üzere olmayacağı muhakkaktır.
“Allah, bizlere “Hakkı batıl ile örtüp bile bile gerçeği gizlemeyin. (Bakara 42) diye emrediyor. “Allah size emânetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adâletle hükmetmenizi emrediyor.” (Nisa 58)
Rabbim bizleri hak üzere kalmamızı, adalet üzere olmamızı, hakkı hak, batılı batıl olarak görmemizi nasip eylesin…