Sıra dışı olaylardan biri daha oldu. Ülke genelinde elektrikler gitti. Savcı rehin alındı.
Olay sonucunda rehin alan da rehin alınan da öldü. Sonuç “başarılı” tabi (!)
Başarısız olmak için daha kötü ne olabilirdi?
Toptan adliyenin mi yanması gerekirdi? Bilmiyorum. Zaten sorun o değil.
Bir ülkede adalet yok diye kendi adaletini aradığını savunan insanlar var.
Bir savcının kafasına silah tutup Berkin Elvan için adalet istemek bana öyle samimi gelmiyor.
Kimin ne yaptığı önemli değil arkasında kimin olduğunu, amacının ne olabileceğini sorgulamadan sahiplenebiliyoruz.
“Düşmanımın düşmanı dostumdur” mantığıyla yanlış yapılanları bile savunacak durumdayız.
Gezi Olaylarında da aynısını yaşadık. Ağaç aşkından insanların ayaklanmasıyla başladı. Bunun çok hızlı bir şekilde örgütlenmesi ve büyümesi, ülkeyi ateş topuna koyacak hale getirilmesiyle sonuçlandı.
Aynı samimiyetsizlik o gün de vardı. Ülkemizde insanlar ve çocuklar katledilirken sesi çıkmayanlar ağaç için sevdalanmışlardı. Ve hızlı bir şekilde örgütlenmişlerdi.
Şimdi de öyle... Birileri neye hizmet ediyor, arkasında kim var bilmeden olayı alkışlayabiliyoruz.
Her şeyi bir kenara bırakıp bu olayda sadece Berkin Elvan için adalet istenmişse bile kabul edilebilecek bir durum değil.
İnsanlar kendi adaletini, kendileri yaratamazlar.
Bu sonucu buraya getiren etkenlerin olduğunu söyleyen kişiler hatta ulusal gazeteciler var.
Eğer haklı olduğunuz bir durum varsa bunu yanlış yollarla savunuyorsanız sizin de davanız artık bitmiştir.
Savunduğunuz doğrularınız, ilkeleriniz, yaptıklarınız bir anlam ifade etmeyecektir.
Davanız için, doğrularınız için hayatınızın sonuna kadar belki mücadele etmeniz gerekir. Sonuçta kazanmak zorunda değilsiniz, doğru olduğunuzu bilmeniz bile yeterli olmalıdır.
Bir söz vardır. Zalim olmaktansa mazlum olmayı tercih ederim. Ben de bu sözü ilke edinmenin doğru olduğunu düşünüyorum.
Hayatımızdaki haksızlıklara ve adaletsizliklere tepki verirken insan olabilmenin gerekliliklerini kaybetmeden göstermemiz gerekiyor.