2013 Mayıs şartlarına dönülürse oturup konuşulabilir mealinde demeç veren Sayın Davutoğlu bir veya iki gün sonra tam tersi demeçler vermeye başladı.
Akıllara durgunluk beyefendi neden? Ve niçin? Bu ikilemeye düştü direktif mi aldı? Programlandı mı?
En önemlisi de TC Anayasasında belirlenmiş olan Başbakanlık görev ve yetkilerini bağımsız olarak yasaların kendisine vermiş olduğu haklarını koruyabiliyor mu? Kullanabiliyor mu? Buna kamuoyu karar versin.
Kılıçsız Sn. Kılıçdaroğlu onu bir Başbakan olarak görmeyip Sayın Müsteşar olarak sıfatlandırmasında haklı mı? Suçluyor mu? Bu konuda kamuoyu ne düşünüyor? Kimin yanında duruyor? Konusu doğrusu çok tartışılıyor, merak ediliyor gel zaman, git zaman ileriki zamanlarda tartışma götürmez netlikle her şey ap açık gün gibi ortaya çıkacak ne var ki iş işten geçmiş olacak.
Oysa AKP şeffaf bir politikayla yola çıkmıştı. Parti programlarında da bu şeffaflıkla övünüp seçim meydanlarında bangır, bangır meydanları inletiyorlardı.
CHP ve MHP ise AKP’nin şeffaf olmadığını oldu bittiye getirerek en önemli kararları ülke için en elzem, hayati konuları bile kendilerine bilgi vermeden tek başlarına kararlar alıp hayata geçirdiklerini beyan edip duruyorlar.
Kime inanılması gerektiği konusunda Kamuoyunun kafası karışık ve kararsız bir halde olayları şimdilik izlemekle meşgul durumda. Ama inanıyorum ki olası bir erken genel seçim yahut referandumla çok farklı sürprizlerin yaşanması ihtimali de sürpriz olmayacak.
Rasyonel yaklaşım ve gözlemler böyle düşünüp yazmayı gerektirse de kalkınması devam eden Ortadoğu ülkelerinde her an her şeyin olabileceğini de göz ardı etmemekte yarar var kanısındayım.
An itibariyle Kamuoyu; Çok renkli kısmen eski siyah beyaz dram acı ve gözyaşlarıyla dolu oldukça hareketli sonu çok merak edilen kimin hain, kimin kahraman olduğu mutlak surette ortaya çıkacak bir avantür sinema filmini aratmayan adeta andıran bir hayattır yaşanıyor. Temenni ve dilekler filmin kötü son bulmaması, haklıların mazlumların kazanmasıdır. Maskelerin düşmesidir, bu er ya da geç olacak. İlahi adalet tecelli olur. İlahi adalet beşeri adalete benzemez ve şaşmaz.
Yarı Başkanlık, tam Başkanlık yani Başkan olmak isteyen Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan sık sık “%52 halkoyuyla seçildim” diyor ama “bu halk beni Cumhurbaşkanı olmam için %52 ile seçti” demiyor.
Kabul bu halkın %52’si Cumhurbaşkanı olarak Sayın Erdoğan’a oy verdiyse o halde Başkanlık nereden çıktı? Ve niçin Başkanlık? Başkanlığın ne olduğunu, nasıl bir başkanlık benimsendiği konusunda % 52 seçmenin kararı ne?
Bu seçmen kitlesi istenen Başkanlık Sistemiyle ilgili bilgi düzeyi ne?
Cumhurbaşkanı olarak bile oy vermeyen % 48’in kararı ne? % 48 küçük bir rakam mı? Neredeyse seçmenin yarısına yakın bırakın Başkanlığı Sayın Erdoğan’a Cumhurbaşkanlığını bile uygun görmedi bu seçmen kitlesi yabana atılmalı mı? % 52 olumlu seçmeni görüyorken % 48’e çizgi mi atılmalı? Yok mu sayılmalı?
Seçmenin karşısına Cumhurbaşkanı adayı olarak çıkıp seçildikten sonra Cumhurbaşkanlığını bir kenara koyup Başkan olmak isteyen Sayın Erdoğan, Başkanlık sisteminin yararlarını artılarını, eksilerini, nasıl bir Başkanlık istediğini, istediği Başkanlığın Türk milletinin örf, adet karakteristik yapısına uygunluğu konusunda adil ve şeffaf olarak anlattı mı?
Türk milleti bu konuda tam aydınlandı mı? Gerçekten istiyor mu? Bu milletin adeta kaderini teşkil edecek olan bu mesele enine boyuna yeterince tartışıldı mı? Tartışılması gerekmez mi?
Bu istek tüm partilerin oy birliğiyle ve ortak kararlarıyla parlamentoda filtrize edilerek alınsa daha adil ve yararlı olmaz mı? diye düşünüyorum.
Bir şiirimle bitiriyorum.
HAZİN KAYIP
Ben onun gözlerinde
Boğuldum
O benim yüreğimde
Hayat buldu
Can buldu
Aşkımla var oldu
O beni bende ararken
Ben onda yok oldum
Gölgesinde gölge oldum
O beni hiç anlayamadı
Tanıyamadı
Aşkı yüreğimde kaldı
Ben onda yok oldum.
Şimdi hazin bir kayıbım
Onun tarafından
bulunmayı bekleyen.
10/02/2016 M. Ekmen İstanbul
Kalın sağlık ve sevgiyle siz saygın Batmanlılar ve değerli Sonsöz okurlarımız.