Savaşlarda ve savaş sonrasında sosyal psikolojinin haklı yere gerek bireyi gerekse toplumları negatif olarak etkilediği, ruhsal ve beyinsel travmalar yarattığı düşüncesi, tüm bilim adamlarının hemfikir olup onayladığı bir görüştür.
Savaş öncesi yaşam kendi mecrasında, doğal seyrindeyken, savaşın tahribatlarını, açmış olduğu derin yara ve izleri görmezden ve anlamazdan gelebilir miyiz?
Savaşta her şeyini kaybetmiş bir ailenin içinde bulunduğu veya getirilmiş olduğu pozisyonu, son durumu nasıl izah edebiliriz?
Özellikle ailelerini ölüm neticesinde yitirmiş çocukların yaşam boyu şahit oldukları el, kol kopmaları, parçalanmış cesetler, çok sevdikleri oyuncaklarının paramparça oluşu gibi felaket dolu sahneler, ileriki süreçlerde yıllarca unutamayacakları ve büyük acılara maruz kalacakları vazgeçilmez acı bir gerçektir.
Hayatlarını, yarınlarını, hayallerini alt üst edecek bir tablo oluşturur.
Savaşlar süreklilik arz etmez. Her savaş ateşkes, barış ve çeşitli antlaşmalarla tarih sayfasındaki yerini ama doğru ama değiştirilmiş dejenere edilerek olsa da alır.
Savaşa neden olan siyasiler veya militarist zihniyetlerden bir taraf kahraman, yenilen tarafsa suçlu, korkak ve hatalı olarak yâd edilir.
Toplum bireylerden oluştuğuna göre psikolojisi bozulmuş binlerce, milyonlarca ferdin bir arada yaşadığı ve eylem ile bakışın birey olmaktan çıkıp toplum hale dönüştüğü bu olguyu yani sosyal psikolojiyi düzeltmek, tedavi ederek revize ve rehabilite etmek de uzun yıllar alacaktır.
Japonya’ya üzerinde “Anola Gay” yazılan uçağın pilotu yüz binlerce kişinin ölümüne neden olmuştu.
ABD’li olan bu pilotun daha sonra intihar ederek hayatına son verdiğini de biliyoruz.
Yaşamına da intiharla son veren bu ABD’li subayın psikolojisi bilimsel olarak incelenip bilim adamlarına sunulsaydı farklı, birçok gizemi aydınlığa kavuşturacak birey ve davranış hakkında çok bilgi elde edilecekti özellikle de suçluluk psikolojisi açısından.
Yine Adolf Hitler’in taşlı yüzüğündeki zehirle hayatına son verdiği belgelendi.
Toplumları tarumar eden, büyük kitleleri öldüren, yakıp yıkan bireylerin beyinlerinde ne tür komut verme, hangi haz ve acılardan etkilendikleri karmaşık davranış stillerinin çoğu bilinmemektedir.
Sosyal psikolojiden etkilenen toplumun ve kitlelerin halleri, davranışları, yaşadıkları travmalar bilinmekte ve ortak bir paydada buluşmaktadır.
Dikkatlerinizi çekmek istediğim nokta şu ki ölümlere, acılara,facialara sebep olanların da psikolojilerinin ne alemde olduğudur.
Hangi neden ve sonuçlardan etkilenerek bu davranış bozukluluğunu sergiliyorlar tıbbi bir tedavileri olsa milyonlarca insan katliam ve ölümlerden kurtulacak ölmeyip yaşayacaklar.
Bir rivayete göre Kral Neron, Roma’yı yakmış, yanmakta olan Roma’ya bakıp şiir yazmış, bu davranışa bir rol biçilebilir mi? Olumlu bir anlam yüklenebilir mi?
Sırpların Bosna Herseklilere yaptığı katliam, Saddam’ın yaptıkları, Stalin’in ve Arnavutlukta Enver Hoca’nın işte bu katliamları yapan liderler ruh hastası olabilirler mi?
Sadizmin hangi kısım ve evresinde yer alıp almadıkları bilinmesi gerekmez mi?
Bilim adamları yeterince ve gerektiği gibi araştırıp teşhis koyup başarılı bir tedavi yöntemlerinde olumlu sonuç alamazlarsa sosyal psikolojisi, toplum psikolojisi her an birileri tarafından bozulabilir ve yaşadığımız gezegen kan gölü, denizi demiyorum okyanus diyorum kan okyanusuna dönüştürülebilir.
Bu katliam ve felaketlere ayrılan zaman, finans, enerjiyi barışa harcansa tüm dünya sonsuza dek barış ve huzur içinde yaşar.
Devletler silahlanmaya ekonomilerinde sıfır pay ayırmış olacaklar, işte huzur burada yatıyor. Savaşlara ayrılan milyonlarca dolar barışa harcanmış olacak.
Kalın sağlık ve sevgiyle siz değerli Batman Sonsöz okurlarımız barış, huzur, kardeşlik ebediyete değin sizinle sizin olsun.