Var mıdır acının bir dili? Yada kökeni… ‘Çocukları küçük kurşunlarla mı öldürürler anne’ sorusuna cevabımız… Toplu mezarlara sadece bedenler mi gömülür? Ya anılar… Srebrenitsa… Hiçbir Temmuz bu kadar yakıcı olmamıştı… Ah Srebrenitsa… Ağır acılar dilsizdir. Hangi kelimenin gücü evladının soğuk mezar taşı başında kalbiyle ağlayan bir annenin acısını ifade edebilir? Hangi arayış dikenli otlar arasında yakının mezarını aramayı anlatabilir.? Basit değil. Srebrenitsa 5 günde elli bir bin hatta daha fazla insanın kurşuna dizilerek… Açlığa ve hastalığa terkedilerek… Tecavüz edilerek yok edilmeye çalışılan bir soykırımın adıdır. Binlerce Boşnak kadının Lahey mahkemelerinden ırzına geçildiği gerekçesiyle adalet beklediği bir katliamdır. Annelerin her zerrelerini ezberledikleri evlatlarının cesetlerini tanıyamadıkları gündür. Srebrenitsa her soykırım gibi tüm dünya vicdanının utanç vesikasıdır. Tüm dünyanın, sözde devlet adamlarının gözü dönmüş Sırp birliklerine, kan emici sırp kasaplarına ve destekçilerine dur diyemeyen insan yığınından başka bir şey olmadığını öğreten bir dramdır. Toplu mezarlara insanlığın da gömüldüğü tarihtir. Merhametin derisi etine yapışmış ölümle burun buruna insanlara uğramadığı acı gerçeğin adıdır. ‘Unutulan her soykırım tekrarlanmaya mahkumdur ‘ diyor Aliya. Bosnalıların babası… Gideni getirmez söylediklerim. Acıları hafifletmez belki. Ağlamaktan solan yüzleri hayata döndürmez farkındayım. Ama unutturmamak ve yalnız değilsiniz diyebilmek geç olsada özür dileyebilmek mesele. Acının birleştirici gücü başka hangi duyguda bu kadar güçlüdür. Aynı acıyı göğüsleyenlerdir gerçekten bir olan. Bosna halkının acısını en derinlerimizde paylaşıyoruz. Boşnakça bir ağıtta geçen ‘Bosna sen benim annemsin’ cümlesine aynı anda ağırlaşıyor yüreklerimiz. O gün sizlere sıkılan kurşunların acısını bugün ben yüreğimde taşıyorum. Soykırım sırasında henüz 3 aylık bir bebek olsam bile. İşte tarih böyle bir şeydir. Bazı acıların söylemleri sürdürülmelidir. Unutmak yok saymak vahşi ellere yeni fırsatlar tanımaktır. Kundaklara bulaşılan kanın hesabını kan emicilerden o gün ki dünya soramasa bile bugün soracaktır. Aliya’nın hayranlıkla okuduğum bir cümlesi ‘Bizi toprağa gömmek istediler. Ancak tohum olduğumuzu unutuyorlardı’. Bosna’da vurduğun Ahmet Filistin’de Ali olup karşına çıkacaktır. Yok etme umuduyla Nil’e attığın kundaklı bebek Firavun sarayında Musa oluyorsa elinle işlediğin zulümden kork. Sizinleyiz Bosna… Seninleyiz yaşanan tüm acılar…