Mülteci olmalıyız her birimiz.
İnsan olabilmek için.
Ensesinde ölüm korkusunu yaşayanları anlayabilmek için.
Ben bir Kürt’tüm.
Mülteciliği ve yerinden edinmeyi en çok ben bilirim.
Halepçe’de katledilen Kürtlerden sonra yüreğimde her zaman bir mülteci oldum.
Evinden, barkından koparılmış
Aylan Kurdi Bebek oldum, cesedim kıyılara vurdu.
Elbette herkes yerinde, yurdunda yaşamak ister.
Kimse doğduğu yaşadığı, doyduğu kendi kokusunun geldiği topraklardan ayrılmak ister mi?
Ama gel gör ki insanı yerinden yurdundan eden zalimler o kadar çoğaldı ki, sırf bu yüzden dünyanın dört bir yanında karışık hareket halindeki göçmenler var.
Geçen hafta Van’da yollara düşen yüzlerce genç Afgan mülteciyi görürken zarar görmesinler diye haber yapmadım.
Yapamadım çünkü ben Halepçe’den bu yana bir mülteciyim.
Yazsam dramlarını yazacaktım ama onu da yazsam dikkatler üzerine çekilir yine yazamadım.
Ama birileri bunu haber yaptı, sonra gözaltı ve sınırdaşı işlemleri başladı.
Kime sorsan “Afgan ve Suriyelilerin ne işi var ülkemizde?” diyor.
Ben öyle demedim, düşünmedim hiçbir zaman.
Göç sorunu zor ve güç bir mesele elbette.
Savaş mağduru 5 milyon Suriyeli var ülkemizde
Bu gidişle bir milyon Afganlı daha gelecek.
Daha önce Arnavutluk, Bulgaristan, Bangladeş, İran ve Irak’tan da geldiler.
Göç sorunu, dünya çapında bir sorundur.
Bu dramdan beslenenler ve iktidarlarını sürdürmek isteyenler var çünkü.
Savaştan, kandan, gözyaşından beslenenler var.
Bu sorun, bu yüzden kolay kolay çözülmez.
Çeşitli sebeplerle yerinden edinmiş, gidecekleri ve sığınacakları bir yer olmadığı için tek kurtuluş yeri olarak ülkemizi görenleri en iyi şekilde karşılamamız gerekir.
Bu nedenle mazlum insanların iadesi ve sınır dışı edilmesi hiçbir şekilde doğru değildir.
Allah kimseyi yerinden, yurdundan etmesin.
Batman’da yaklaşık 20 bin dolayında mülteci yaşamaktadır.
Son zamanlarda ülke genelinde ve şehrimizde yaşayan mültecilere karşı ciddi manada bir nefret söylemi gelişiyor ve bazen bu durum şiddete dönüşüyor.
Yerleşik olan ve mülteciler arasında bir kargaşa çıktığında meselenin iç yüzünü bilmeden hemen Suriyelileri suçluyoruz.
Onlar ev sahibi değil ya, direk yargısız infaz yapıyoruz.
Meselenin iç yüzünü bilmeden hemen kendilerini suçluyoruz.
Evet belli sebeplerden dolayı gergin olabilirler, kendilerini ifade etmedikleri için agresif davranabilirler, yokluktan yoksulluktan yanlışa düşüp illegal işler de yapıyor olabilirler ama bu onların hiçbir hakkının olmadığı anlamına gelmez.
Bakın geçen günlerde İpragaz Mahallesi’nde Suriyeliler ile sağlık görevlileri arasında bir olay yaşandı.
Olayın arka planına bakmadan hemen herkes sosyal medya üzerinden Suriyelileri suçlayıcı ifadeler kullandı.
Oysa olaya karışan Salim Ailesi, bir hafta öncesi bir bebeklerini kaybeder.
İkinci çocukları çok hastadır.
Çocuğu ambulansa bindirdikten sonra kendileri de ambulansa binmek ister.
Ama ambulansa alınmaz.
Hastayı takip edecekleri bir arabaları olmadığı için hasta ile aynı arabada gitmekte ısrar eder ve olay, arbedeye dönüşür.
Hakarete ve şiddete maruz kaldıklarını iddia eden Suriyeliler, acılarını ve hınçlarını ambulanstan çıkarırlar.
Sonrasında hasta çocuğun babası tutuklanır.
Suriyeli ailenin bir çocuğu mezarda, bir çocuğu hastanede, babaları ise cezaevinde.
Halepli Salim Ailesinin dramı bu şekilde.
Ama sosyal medya ve bazı gazetelerde olay çok farklı yansıdı.
Nasıl olsa olaya karışan bir taraf mülteciydi, Suriyeliydi.
Yaşadıkları travmayı acıyı ifade edemediler ve suçlu olan da kendileri ilan edildi.
İşte mültecilik böyle bir dezavantajlı durum.
Ne olursa olsun bir anlaşmazlıkta, tartışmada ve arbedede suçlu olan taraf, mülteci oluyor.
Bu yüzden bir kez daha diyorum, Allah kimseyi yerinden ve yurdundan etmesin.