?>

TAKVİMLER 2050’Yİ GÖSTERDİĞİNDE

Ubeyd Baş

4 yıl önce

Takvimler iki bin elli yılını gösterdiğinde kim bilir bugünlerin bahsi nasıl geçecek muhabbetlerde. Özellikle 30 yaş ve üstü, çocuklarına nasıl anlatacak bugünleri nasıl bir dünya resmi çizecek. Fotoğraflar ve kısa videolarla destekli anılarını nasıl serecekler ortalığa.

Sokaklarda tek bir Allah’ın kulu yoktu diyecek, neredeyse bütün dünya bir ölüm sessizliğine bürünmüştü diye abartacaklar.
Salgın belasından kurtulmayı o kadar güçleştirecekler ki süreci o kadar zorlu kılacaklar ki hala yaşıyor olmanın payesine kahramanlık ve gazilik düşecek.
Ekmek yoktu diyecekler, fırından bir ekmek alabilmek için araya adam soktuklarından bahsedecekler. Maske yoktu bulamıyorduk, bir maske için kaç adamla dövüştüklerini söyleyecekler. 
Salgın korkusundan hastaneye gidemediklerinden, evde kendi tedavilerini yapıp kendi ilacını üretmek zorunda kaldıklarını, hatta bir defasında kendi yaralarını dikmek zorunda kaldıklarını anlatacaklar.
Kimileri salgından önce iki kişi olarak kapandıkları sığınaklarından beş kişi çıktıklarını anlatacak. Gözlerini kamaştırarak sığınaklarından ya da evlerinden çıktıklarında bir deri bir kemik çıktıklarını, ailenin bir yeni ferdinin dünyayla, güneşle ilk kez tanıştığında yaşadığı korku ve şoktan ötürü kayıplara karıştığını söyleyecekler.
İnsanlar nadiren evden çıkmak zorunda kaldıklarında çok katlı evlerine merdivenden ya da asansörden değil de doğrudan balkonlarına asılı halatları kullanarak girip çıkmak zorunda kaldıklarını ve hatta bir defasında üst kattaki komşunun halatı kopunca kendi balkonlarına düşmesin diye paspasla ittirdiklerini anlatacaklar.
Suların tükendiğinden, evde yetiştirdikleri kaktüslerin sularını içtiklerini söyleyecekler.
Eşlerin birbirlerini önce dezenfektan tabancalarıyla sonrasında gerçek silahlarla vurduklarını anlatacaklar. 
Salgından önce sevdikleriyle tokalaştıklarını ve hatta birbirlerine sarılıp birbirlerini öpücüklere boğduklarını söylediklerinde, yok artık diyecek yeni nesil gençler.
Dünyada insanlar evlerine çekilip de bütün tabiatı kendinden izole ettiğinde, nesli tükenmiş hayvan ve bitkilerin yeniden türediğini, apartmanları koca sarmaşıkların sarıp sarmaladığını, dinozorlardan korunmak için pencerelerin çelik plaklarla güçlendirildiğini ve çocuklarının ruh sağlığını korumak için daha başka şeyler olduğunu ama anlatamadıklarını söyleyecekler.
Kimisi öyle abartacak ki güneşin bile artık her gün değil de ayda bir doğup battığını doğarken maske taktığını söyleyecekler. Ay’a gelince çoktan bizi terk etmişti diyecekler.
Sebze meyve bahçesine dönüştürdükleri balkonlarından diğer balkonlara dumanla haberleştiklerini, dumanla haberleşmeye çalışırken dumandan zehirlenen binlerce kişinin öldüğünü bile söyleyecekler.
Diyecekler, hepsini diyecekler video ve fotoğraflarla destekleyecekler anlattıklarını. 
Aksini söyleyen olursa inanmayın ve hatta gösterdikleri delillere inanmayın diyecekler.
Çünkü hala aynı virüsün dünyada gizliden gizliye hâkimiyetini sürdürdüğünü ve eski yaşananları unutturmaya çalıştığını iddia edecekler.
İnsanlığın beceriksizliğine atanan bir kayyum gibi, virüsün bütün dünyayı ele geçirdiğini ama esas o virüsün hala savaşmaktan vazgeçmeyen korkunç bir zihniyet olduğunu anlatmaya çalışacaklar.
Aslında barışmayı gururuna yediremeyen ve huzur ve refah içinde yaşamayı beceremeyen yalancı, hırsız, katil bir virüs olduğunu ve hala o virüsten maalesef kurtulamadığımızı anlatmalarına gerek kalmayacak çünkü hala o virüsün pençesinde sanrılarla yaşıyor olacağız.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI