Dünyadaki vatan haini oranı yeryüzüne inen yağmur oranı gibidir! Oran sabittir. Yerdeki aktivasyonlara bağlı olarak, bazı yerlere çok yağar sel olur, bazı yerlere hiç yağmaz kuraklık, bazı yerlerde kıvamında yağar verimlilik olur. Konu çok uzun ve derin. İnsanoğlunun var oluşundan günümüze ele alınabilir lakin buna bu köşe yetmeyebilir. Osmanlı’nın son demlerinden başlayalım. Osmanlının ilim öğrensinler diye düşmana gönderdiği neferler, çoğunlukla ilim yerine, düşmanlık eğitimi aldılar. Düşmanın kültürünü, düşüncelerini, emellerini özümsediler. Ülkenin kurtuluşunu, bilimde, fende değil düşmanın sıcacık kollarında gördüler. Aydın kimliğiyle, saf Anadolu çocuklarını ve bir kısım dindarı da yanlarına alıp, koca imparatorluğu tarumar ettiler. İşlem bittiğinde, onlarda şaşkındı ama iş işten geçmişti. İkinci evreye geçilmişti. Masada kalan hastanın posası gömülmeyecekti. Bu posadan maksimum verimlilik elde etmek için bazı işlemler gerekliydi. Bu işlemler içinde parlak neferler... Aslında, dünya harbinde hainler, yanlış yerde aranıyordu. Hain olanlar, Ortadoğu’da Kafkaslarda, Balkanlarda veya Afrika’da değildi. Asıl hainler, İstanbul’da Ankara’da ve sarayda padişahın her yanındaydılar. Sarmışlardı her yanını, göremez, hissedemez, kıpırdayamaz hale getirmişlerdi. Son çırpınış için Anadolu’ya açılma yolunu seçti. Çünkü Anadolu insanı, saf ve temizdi. Hainlik bilmezdi... Doğru yaptı padişah, lakin Araplara, Kürtlere, Çerkez, Boşnak ve Afrikalılara içlerindeki maskeli hainler aracılığıyla hain padişah telkininde bulunuyorlardı. Halk bunu yemedi, lakin birkaç satılık aşiret bunu ve düşmanın parası, silahı istihbaratını kullanıp başa geçti. Bizdekilere de parçaya bakıp, bütüne hain deme fikrini bellettiler! Halbuki asıl büyük hainler bizdeydi! Savaş bitti, yeni meclis kuruldu. Savaşı kazanan ve meclisi kuran kahramanların büyük çoğunluğu bir şekilde ekarte edildi. Sürgün, suikast, idam... 600 yıllık arşiv yok edildi. Meclis tutanakları yasaklandı. Devlet büyüklerinin ve yakınlarının bir çok el yazması, halktan saklandı. Bize, ihtilaflı tarih kitapları okutuldu. Manda isteyen cemiyetler diye bazı isimler verildi. Zararlı cemiyetler denen bu şebekeler hiç bitmedi halbuki. Madem ki manda isteyenler haindi, niye hala bunlar içimizde devlet desteğiyle besleniyorlar? Bugün, kurtuluşu Ab ve Abd’de bulan ve bunun için fiili çalışmalarda bulunan kaç parti, cemiyet, cemaat ve gazete var? Onların pasaportunu, parasını, bayrağını bizden üstün gören kaç siyasi figür var! Bunlar var, görüyor, izliyor, besliyoruz. Kafalarında zerre kadar beyin olmadığını da görüyoruz. Çünkü çok uzağa gitmeden, onlar gibi zalimi ülkelerine çağırıp, zulme uğrayan birçok ülkeyi görüyoruz. Yanıbaşımızda Saddam’ı onlar beslediler. Önce İran, sonra Kuveyt’e saldırttılar. Sonrada şiilerin desteği ile onu astılar. Sonra Saddam’ı asanlar, o şiileri asılmaktan beter ettiler. Örnekler çoğaltılabilir. Lakin örnek için uzağa gitmeye gerek yok. Ülkemizde defalarca darbe organize edildi. Bu ülkenin yetiştirdiği askerler, bürokratlar, siyasetçiler sırtını büyük şeytana dayayıp, darbeler yaptılar. Beyaz saraya, CIA tarafından “bizim çocuklar kazandı” diye kripto mesajlar gitti. Bu mesajlardan sonra, bizim çocuklarımız, sindirildi, süründürüldü, sömürüldü... Şimdi yine birileri çıkmış, muhalefet adıyla, çağrıda bulunuyor, biz sizin çocuğunuzuz, “bize demokrasi getirin”. Bu açık açık hainlik söylemidir. Bunların ağzının ortasına kürekle vurulmazsa, bunlar ülkeyi, Irak, Libya Mısır’a çevirirler. Kümese tilki çağıran tavuğun, yaptığı yumurtaya bakılmaz, kümesin selameti için itlaf elzemdir. İhanetin bahanesi olmaz! 15 Temmuz’dan öncede birileri çıkmış “ben başbakan olacam” diyordu. Birileri keşke prof değil de albay olsaydım diyordu. Başka birileri “korkmayın sizi asmayacağız, yargılayacağız” diyordu. Bunlar hala ötüyor. Bugünde birileri seçimden yeni çıkmış, iktidardan, bütçelerden kaoslardan bahsediyor. İlk kıvılcımda da benzin bidonlarıyla koşuyor. Benzin bidonlarının demokrasinin hangi kitabında yazdığını bilmiyorum. Bilenler anlatsın. Ya da hainlere bedel ödetilsin. Bu ülkeyi, onların dedeleri kurtarmadı/kurmadı. Onların dedeleri, şuan dışarıdan çağırdıkları tilkiler. Ülkeyi kuran ve 100 yıl önce de bu tilkilere karşı mücadele edenler, bizim dedelerimiz. Bizim dedelerimiz düşmanın bayrağına asla selam çakmadı, onların kürkünü giymedi, serpoşunu takmadı, yumuşak koltuklar için vatanı satmadı...