Aldatmanın maskesi..
Geçenlerde yazarlarımızdan biri sosyal medyada yalakalarla ilgili bir paylaşım yapmıştı.
Bende paylaşımın altına:
“Evet, Yalakalık kötü bir haslet ama ne yazık ki her zaman yalakalar kazanıyor.” Dedim.
Yazarımız “Evet, , belki bu dünya da Yalakalar kazanıyor olabilir ama ahirette kaybedenler onlar olacaktır.” Diyerek beni düşünmeye sevk etti.
Gerçekten bir de diğer alem vardı değil mi?
AHİRET VAR…
Yalakaların diğer dünyada kazanıp kazanmayacağını bilmiyorum ama bildiğim bir şey varsa o da yalakalıkyapılanların yalakalık yapanlardanmemnun olduğu.
Yalakalar, ahirette kazanır mı kaybeder mi onu Allah bilir.
Ama alemlerin Rabbi olan Allah’ın adil olduğu, hiç kimseye zerre miktarı zulm etmeyeceği, onun indinde herkesin hakkının, hukukunun korunacağınayaqini bir imanla iman ediyorum. Bir de bildiğim bir şey daha var ki o da her sınıftan insanın yalakalardan hoşnut olduğudur.
Konu “yalakalık” olunca bu konuda araştırma yapmış bir Profesörün konu ile ilgili yazdığı yazıyı sizlerle paylaşmamın faydalı olacağını düşünüyorum.
Prof. Dr.Yücel Oğurlu “Yalakalık müptezelliğinin kahredici psikolojisi ve dalkavukluk tüccarları” adlı yazısında şöyle tanıtıyor Yalakalığı….
Yalakalık, bir ruh hali ve karakteridir. Satıcısı ruhunu satar, alıcısı ise çevresindeki yalakalar üzerinden itibarının yükseldiğini zanneder.
Yalaka,üstlerine karşı alabildiğine sevecen, diğerlerine karşı o derece baskıcı ve soğuktur.Eline fırsat geçtiğinde altındakilerin ne ürettiğine bakmaksızın acımasızca ezer…
Yalaka, üstlerinin ahlaka, hukuka, insanlığa ve her türlü ilkeye ters taleplerine asla “hayır” demez. Üstlere karşı eğilip bükülen, astlara karşı dikleşen, ezendir. Bu davranış şekliyle çift kişilikli bir karakter sahibidir yalaka…
O, insanlık bilmez, iyiliği, hayrı anlamaz; onun vefası, duruşu, karakteri yoktur. Menfaati olmayan hiçbir hesabı yoktur. İnsan görünümlüsahte gülüşle kaplı bir suratı ve şeytanca yönettiği ilişkiler yumağı vardır.
Yalaka, genellikle sıkı bir narsistir. O, kendi menfaatlerine ve şeytani aklına âşıktır…
Bir fikri olmadığı için aklının, hayatının ve ruhunun köşeleri, sınırları yoktur.
Yuvarlanamayacağı mecra, giremeyeceği delik, şeklini alamayacağı kap yoktur…
Yalaka için yegâne kıble, çıkarları, hevâsı ve hevesidir.
Bir insanın en önemli organı olan kalp ve beyninin yerini yalakada “dil” alır.
Onunla üstlerinin duymak istediklerini anlatır; yalan söyler,çarpıtmalar yapar.
Onunu için önemli olan çıkarlarını, konumunu, makamını koruyacak; onu daha yukarılara taşıyacak bir korumanın sağlanmasıdır.Küçük menfaatleri için yorgan yakarlar.
Yalaka için dostlarının değeri yoktur. Her biri geçici birer binek ve araçtır.
O, liyakatle tırnaklarıyla dişleriyle hak ederek yükselenler gibi değildir.
Yalaka, tutarsız, kimliksiz ve kişiliksizdir.
Yalakanın herşeyi menfaatidir. Araçları ve basamakları çevresinde menfaatlerine hizmet edecek ve kendilerine dost gibi davrandığı, ama gerçekte köle gibi gördüğü, kullanabileceği insanlardır.
Bu doğrultuda yalan atmaktan, iftirada bulunmaktan, sahtekarlık yapmaktan, hakkı örtüp gizlemekten, hakikati çarpıtmaktan, dilliyle doğruları eğip bükmekten çekinmez.
Çünkü Allah korkusu dilde kalmıştır, kalbine işlememiştir.
O baştan ayağa bir ihtiras küpüdür.
Yalaka için devletin, idarenin, çalıştığı kurumun, derneğin, vakfın ve insana hizmet edebilecek hiçbir organizasyonun değeri yoktur.
Onun için bütün bu varlıklar, sözde/söylemde kullanabileceği ve kendisine hizmet ettiği kadar mana taşıyan kalıplardır.
Ne yazık ki yalakaların sardığı kurumlar gelişemezler…
Yalaka, cerbeze, el çabukluğu ve göz boyama ile kendi yetersizliğini ve beceriksizliğini kamufle etmekte oldukça mahirdir. Sözleri eğip bükerek laf kalabalığıyla gerçeği örtmekte oldukça kabiliyetlidir. O, ölçülebilir değerlerden kanunlardan, hukuktan, dayanaklardan ölümden korkar gibi kaçar...
Yalakalar, kurum, toplum, millet vs. için asla risk almazlar; insiyatif kullanmazlar…
Çalıştıkları kimselerin işlerini zorlaştırır, önlerini açmaz, yol ve çığır açamazlar, açık olan yolları da kapatırlar veya kapatmaya çalışırlar. Sürekli bir tıkaç görevi görerek beraber çalıştıklarını başarısız göstermeye çalışırlar.
Yalaka, ayrık otu gibi ayırır ve sarmaşık gibi sarar…
O, sırnaşıktır, utanmazdır, yüzleri kalındır…
Bulunduğu yerde diğer yalakaları bir mıknatıs gibi kendilerine çekerler. Menfaatleri birbirleriyle çatışmadığı sürece kardeşçe ve sürü halinde yaşayabilirler.
Onlar, zor gördükleri ve bedelini ödeyemeyecekleri uzmanlık, bilgi, yetenek ve topluma katkılarıyla yükselmezler…
Onlar, sadece tutundukları ve önlerinde eğilip büküldükleri ilişkileri ile yükselirler…
Onlar, akılları, becerileri ve kişilikleriyle yükselenler değillerdir.
Onların, yalakalıklar ödüllendirildikçe azgınlaşırlar. Çevrelerini fasit bir daireye sokarak kaliteyi düşürürler.
Onlar, dost olarak gördüklerini de kandırıp aldatırlar, haklarını engellerken, az bir menfaat göstererek onları minnet altında bırakıp kendilerine bağlar,kendilerini kıymete bindirirler. Oysa dostlarının hakkı olan büyük menfaat ve imkanları ellerinden almışlardır.
Netice de şu tespiti yapmakta yarar var. Aynen rüşvet suçu gibi, yalakalığın alıcısı olmazsa, satıcısının malı elinde kalır. Yalakaları yalaka yapan yalakalıktan hoşlanan yetki sahipleridir.
Evet, Prof.dr.Yücel Oğurlu“Yalakalar ve Yalakalığı bu şekilde tanıtıyor bizlere…
Ben sadece onun yazdıklarının aktarıcısıyım. Yalakalardan ve yalakacılıktan anlamam.