“Terör örgütünün Diyarbakır halkına yaşattığı zulmü bir gazeteye anlatan Diyarbakır Valisi Hüseyin Aksoy: Diyarbakırlıların Yüzde 95”i Hendeklere Karşı”
Gazetenin sürmanşetindeki haber böyle diyor. Valinin böyle demesine elbette şaşırmadım ama. Benim şaşırdığım devlet ne zamandan beri halkın yüzde bilmem kaçının fikrini hislerini önemsedi de bunu destekçisi gazetelere servis etti.
Ne zaman biliyor musunuz?
Sadece ve sadece kendi düşmanlarına karşı olduğu zaman.
Aslında önemli olanın halkın ne düşündüğü ne hissettiği değil. Önemli olan halkın size de karşı olduğu da değil. Halkın savaştıklarınıza karşı olması onları var ediyor ve manşetlere taşıyor.
Aksi halde o halk var olamıyor.
Sesini duyuramıyor.
Hadi şunu da yazın çıkarın manşetlere “Diyarbakırlıların yüzde bilmem kaçı operasyonlara karşı” Yok bunu yapmazsınız. İşinize gelmez savaşınızı beslemez.
Eskiden beri gelen bir slogan var “Başka Türkiye Yok” ya da “Burası Türkiye”. Haklılar başka Türkiye yok kara mizahın membaı burası.
Ankara’da kimsenin tasvip etmediği herkesin top yekûn lanetlediği bir terör saldırısı yaşandı. 28 kurban aldı o saldırı.
Ardından yaşanan dezenformasyon ve propaganda amaçlı haberleri gördünüz. Devlet ve eliyle haber yapan gazetelerin gerçeği ve iki gün sonra ortaya çıkmasını önemsemeksizin pişkin pişkin attıkları manşetleri.
Malumunuz Ankara’daki saldırının ardından devletin Suriye’de PYD ve YPG’ye dönük savaşını meşrulaştırmak için hemen bir fail buldu, Suriye kökenli ve YPG’li olduğu iddiasıyla, adını ve fotoğrafını haber ajanslarına servis etti.
Hatta saldırganın kimliğine beklenenden daha hızlı ulaşılmış olması sosyal medyada tartışma konusu olunca, bunun da üzerine bile haberler yapıldı. “Salih Neccar'ın kimliği nasıl bu kadar hızlı öğrenildi?” sorusu sürmanşetlere çekilip cevapları verildi.
“Salih Neccar'ın diğer Suriyelilerle birlikte Türkiye'ye sığınmacı gibi geçen 8 Temmuz'da girdikten sonra, Emniyet ve Göç İdaresi'ne kendisi başvurmuş. Neccar'ın, rutin kayıt işlemleri gerçekleştirilmiş, bu sırada da fotoğrafı çekilip, parmak izi alınmış, 'biyometrik kimlik kaydı' yapılmış. Neccar kaydını yaptırıp Geçici Koruma Yönetmeliği kapsamında yabancı kimlik numarası aldıktan sonra değişik illerde bulunmuş ancak herhangi bir suça karışmamış.”
Tüm bunlar olup bittikten ve bu devletin en tepesindekiler bu yalanları dillendirdikten sonra TAK saldırıyı üstlenip saldırıyı gerçekleştirenin fotoğrafıyla birlikte ismini açıkladı.
Yukarıdaki iddiaları dillendirenler TAK’ın PYD ve YPG’yi kurtarmak için saldırıyı üstlendiğini ve yayınladığı fotoğrafın fotoşop olduğunu değiştirildiğini ama bunu çok da iyi beceremediklerinden hareketle dalga geçen haberler de yapıldı.
Sonra ne oldu. Van’dan Musa Sönmez çıktı gerek devlet kaynaklarının gerekse de TAK’ın yayınladığı fotoğraflardaki kişinin TAK’ın açıkladığı ismi doğruladı ve oğlu Abdulbaki Sönmez olduğunu söyledi. Ve DNA’lar da eşleştirilince herkes yalanıyla kaldı. Sonra Sönmez, Sömer oldu. Kimse yalanlarından utanmadı üstüne üstlük yalanlarını devam ettirdi hepsi.
E ne oldu? Söz konusu saldırgan nasıl kurumlarınızı kandırabildi? Biometrik kimlik kaydı, parmak izi, yabancı kaydı vesaire sizi nasıl atlattığının ve kandırdığının da bilgisini verin hadi. Başta PYD-YPG’li olduğunu şimdi PYD bölgesinden Türkiye’ye girdiği için PYD- PKK’li olduğunu söylüyorlar. Yalana da lüzum yok artık harfleri yanyana getirip uc uca iliştirin yeter.
Hiçbiri ölen 28 insana üzülmüyor. Sadece ve sadece inatla sürdürdükleri savaşın gerekçelerini yazıp oynuyorlar. Yalanlar ve saçma sapan senaryolarla.