-Neyleyeyim Sana Getir(e)meyen Yolları…
Bir yola koyulur da gidersiniz vakitli vakitsiz ama nereye bilmeden. Gönül yoldaşınız kayıp ellere yar olmuş ya da edilmiş. Gittiğiniz, gitmekte olduğunuz yolların anlamsız ve içi dışı boş anlamlarla yüklü olduğu o yollara yol denilir mi?
***
Şakaklarınıza gümüş teller dökülmüşse, takvimlerden binlerce yaprak dökülmüşse bilerek asla olmayıp tesadüfen de olsa aynalara baktığınızda yansımakta olan siz bile kendinize artık yabancıysanız aynaya bakan görüntü siz değilseniz, tanıyamıyorsanız kendinizi, yolların ve geçen yılların anlamı bilmem ki anlam ifade ediyor mu?
Başınızı alır gidersiniz. Yıllar zaten almış sizi sizden. Size başka bir siz vermiş, acıları avuçlarınızda yudumlarsınız acılara bağımlı olarak. Milyonlarca insan içinde yalnız yapayalnızsanız artık yolları ile yılları çöpe atmanın zamanı değil mi?
Ben baş tacı olan o Mardin’ime do-ya-ma-dım. Hem yıllar hem de yollar tükendi, Mardin’ime gidemedim. O büyülü şehir kapılarını kilitledi, kapandı kapılar bir daha da açılmamak üzere ah… Mardin ah… Gençliğimin, kişilik ve kimliğimin diplomalarımın şahidi olan mekân. Yazdığım ve yazmakta olduğum şiirlerimin ilham okyanusu olan şehir.
Büyülü şehir, rüyalarımın abonesi olan şehir arkadaşlarımın, can dostu can’larımın aşklarına, ayrılıklarına ölümlerine mutluluk ve mutsuzluklarına şahit olduğum o anları yaşadığım esrarengiz şehir Mardin.
***
Yola çıkarsınız bavulunuzda çile, dram ve özlem doluysa hasret varsa o yol biter mi?
O yol çekilir mi? Menzile ulaşsanız bile. Sizi yalnız ve yalnız anılar karşılarsa anılardaki özneler yok olmuşsa yüklemin verdiği vereceği mesaj kahır deponuz olmaz mı?
Duydum ki fidan boylu poslu zeki terk-i hayat etmiş. Bişe (beşir) hafızasını yitirmiş kimseyi tanımıyormuş.
Hammal Ali’yi bir de Mardin’de gören duyan olmamış. Şairler kralı selmanımız hayata küsmüş ve yaşlanmış, yazdığı aşk şiirlerinin mısralarında bilerek ve isteyerek kendini saklamış. Onu ne arayan ne de bulan varmış. şiirleri gözyaşlarımıza dokunurdu acı acı iç çeker yaşlardaydık, bulutların ikinci katında yaşar dururduk.
İlk göz ağrım “Afak Çiğdem Ogan” Ankara’ya yerleşmiş bir tüccarın karısı olmuş.
Oysa halen bende benim olarak edebi yazılarımda satırlarımın içinde eskisi gibi olduğu yer ve şekilde yaşıyor kim bilir belki de ben öyle zan ederek yaşatıyorum. Gerçek yazıl(a)mayacak kadar dram ve hicran
-Mehmedim beni unutursan veya terk edersen kendimi de seni de öldürürüm.
Deyişini yıldızlarla harfler oluşturup gökyüzüne hayallerimle çizer yazardım.
Onu bir daha görmek mümkün olmadı. Siyah beyaz fotoğraflarda saçları kahverengi gözleri ela olarak kala kaldı.
Ah… Mardin’im Ah… Seni unutmamak, sevmemek ne mümkün. Bizleri del’eyledin, divane eyledin aşkımızı kasırgalara, boralara fırtınalara yem eyledin. Bu yol bu yollar Mardin’e gitse de o canlara ne’yledin?
***
Yıllar ve yollar BİT-Tİ! Bitmemesi gerekiyorken. Mardin’in o yıllarında dört sayfa olarak çıkan “Hâkimiyet” Gazetesinde çıkan bir şiirimle bitiriyorum aslında hiç bitmeyecek kadar dolu dolu yaşanılan o yıllar…
ÇOCUK VE TANRI
İkisi de oldukça sevildi
Biri küçüktü büyüdü
Diğeri her zaman büyüktü
Biri yarattı
Diğeri yaratıldı
Tanıştılar günün birinde
Çocuk ve Tanrı
Sevdiler birbirlerini çok
Onca çok sevdiler ki…
Sonunda çocuk
Annesini
Oyuncaklarını
Ve arkadaşlarını
Dünyasını bile
Terk ederek, isteyerek
Onun yanına gitti
Şimdi ve her zaman
Oradadır o çocuk
Ve hiç gelmeyecek geri
İşte böyledir karşılıksız
Sevgilerin
Değişmeyen kaderi. (05/06/1972 Mardin Saat 22.17’de M. Ekmen)
Edebi konumundaki yazıları yazar mı yazar? Yazılar mı kendini yazara yazdırır?
İnanın bunca deneme ve yıllara rağmen anlayabilmiş değilim. Bildiğim gerçek şu ki siz gece boyunca yazarken bir de bakmışsınız ki sabah olmuş gün ağarmış ve sorular hep cevapsız cevapsız kala kalmış olduğu yerde.
Yaşadığımız dramlar, acılar bizimle bizim olarak kalsın tüm mutluluklar ve güzel anılar sonsuza değin sizinle kalarak sizlerin olsun siz saygın Batman Sonsöz okurlarımız.