Yazan ve derleyen EKREM GÜNAYDIN
İzinsiz iktibas edilemez.
Batman’da hayatın bugüne göre çok daha fazla kolektif yaşandığı 70’li yıllarda çanta, şahsi ve sevilen bir eşyaydı, sahibine bir büyümüşlük duygusu veriyordu, ama önlük öyle değildi. Önlük aynılığın, tek tip olmanın temsilcisiydi. "Neden siyah önlük giyiyoruz?" diye soran çocuklara, anneler ve öğretmenler yıllarca "kir göstermediği için" dediler.
Bu cevapta doğruluk payı vardı kuşkusuz.
Çamaşır yıkarken annelerin ellerini parça parça yaran, macun kıvamındaki "Güneş" sabunlarının kullanıldığı o yıllarda, kir göstermeyen kumaşlar elbette değerliydi.
Ama siyah, aynı zamanda susmanın ve itaatin de rengiydi.
Siyahta bütün renkler kayboluyor ve aynı sınıfta okuyan avukat, işçi, tamirci, öğretmen, memur, subay, mühendis, hademe, bakkal, kuyumcu, terzi, kasap, doktor, elektrikçi, manifaturacı çocukları "imtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir kitle" oluyordu.
Bütün çocuk giysileri gibi, okul önlükleri de birkaç beden büyük dikilir, çocukların içinde kayboldukları, dizlerinden aşağıya kadar uzanan bu önlüklerle birkaç yıl idare etmeleri beklenirdi.
Çocuklar çocukluklarını hep bedenlerine büyük gelen giysilerle geçirdiler.
Siyah önlüklere, o zamanlarda beyaz yaka takılırdı.
Titiz, iyi ev kadını anneler, kartonu andıran sert bir kumaştan kesilmiş, ucuza satılan hazır ve pratik yakaları tembel annelere layık bulurlardı.
Onların tercihleri kendi diktikleri yakalardı.
Her yıkamadan sonra mutlaka kolalanan bu yakalar çok sert oldukları için çocukların boyunlarını keserdi.
Beyaz dantel yakalar ise eğitim hayatının üzerine inşa edildiği "aynılaştırma" ilkesini delen, ama delmesi hoş görülen yakalardı.
Okullarda pazartesi sabahları denetime ayrılmıştı.
Hafta sonu yapılması gereken ödevlerden tırnak ve dişlere kadar yapılan denetimler haftayı sevimsiz kılmak için bire birdi.
Gerçi mendil ve tırnak kontrolü sadece ilkokulların ilk sınıflarında yapılırdı ama liselerde de aksi bir suratla güne başlayan öğretmenler saça başa takarlar, ten rengi ince çorabı veya hafif topuklu ayakkabıyı derhal görürlerdi.
Her öğrencinin en az bir mendili olması zorunluydu.
Mendil ve tırnak kontrolü temizlik fikrini geliştirmek için yapılıyor olsa da, tırnakları uzun ve kirli olan öğrenciler arkadaşlarının yanında azarlandıkları için, bu kontrol gurur kırmaya yarardı.
Öğretmen "mendillerinizi çıkarın, tırnak kontrolü yapıcam" deyince, temiz mendil sıraya, iki el de avuçları yere bakacak şekilde bu mendilin üzerine konurdu. Öğretmen sıraların arasında dolaşıp tırnakların kesik ve temiz olup olmadığına bakardı.
İlkokulun ilk sınıflarında sık sık yapılan bu kontrol, sınıflar büyüdükçe unutulur, liseye gelindiğinde birden hortlardı.
Artık amaç tırnakların temiz olup olmadığına değil, uzun ve ojeli olup olmadığına bakmaktı. Hafta sonu tırnaklarına sürdüğü ojeyi çıkarmayı unutmuş ya da belki bu hafta kontrol olmaz umuduyla çıkarmamış olan birçok liseli kız, öğretmenin niyetini anlar anlamaz ojelerini kemirerek çıkarmaya çalışırlardı.
Liselerde sigara araması bahanesiyle öğrencilerin özel eşyaları karıştırılır, çantaları, hatta üst başları aranırdı. Aseton, ruj, oje taşımak ve sigara içmek kesinlikle yasaktı.
Ama bütün bu sıkı aramalara rağmen çantasında oje, ruj, aseton, cımbız bulunduran kızlara rastlanır, üstelik nasıl başarırlarsa, kontrollerde pek az yakalanırlardı.
Fotoğraf: Batman Lisesi 1975 6 Fen A Sınıfı öğrencileri ( Zeki Şimşek'in albümünden)
İlhaniye Yenidoğan’ın yorumu “6 Fen/A sınıf arkadaşlarım ve Hocalarımız Hidayet Alkış, Oya Özcan, Ayşe Doğuer, Rahmetli Sabire Akpınar”