Yazan ve derleyen EKREM GÜNAYDIN
İzinsiz iktibas edilemez.
Osmanê Werdo,(Osman Genbay) 1930 yılında Siirt’in bir köyünde dünyaya geldi.
Henüz 5 yaşına girmeden babası Hak’kın rahmetine kavuştu, bu yüzden annesi Werdo tarafından büyük emeklerle büyütüldü. Zamanla Werdo’nun Osman’ı anlamına gelen Osmanê Werdo ismiyle anıldı. Osman’ın çocukluk yıllarında bu bölgede yaşanan doğal kuraklık, beraberinde kıtlığı getirmişti. Bu zor dönemde Hacı Süleyman, kız kardeşi Werdo’yu yanına alarak geçimlerini sağladı. Osmanê Werdo, bilgi ve deneyiminin yanı sıra dayısından da kırık çıkık tedavi yöntemlerini öğrenmişti. Osman’ın çocukluğunun ilk yıllarında anne ve dayısı, köy ve mülk sahibi olmasına rağmen, zamanla sadakaya muhtaç duruma düşmüşlerdi. Cumhuriyet’in ilk yıllarında çıkarılan bazı toprak ve mera reformlarıyla ilgili yasaların devreye girmesi ve feodallerin ortaya çıkmasıyla birlikte bu ailenin taşınmaz varlıklarına el konması, bu durumun nedenleri arasında gösterilebilir. Tüm bu nedenlerden dolayı Osman, gayet varlıklı bir ailenin evladı olarak doğmasına rağmen, çocukluk ve gençlik yılları fakr û zaruret içinde geçer. Zaman hızla geçmiş, Osman askerlik görevini yerine getirmişti. Peygamber ocağında elde ettiği en büyük kazanç, okur-yazarlığı burada öğrenmesi olmuştu. Askerlik dönüşü evleniş, bu evlilikten 8 çocuğu dünyaya gelmişti.
KÖY AĞASI TARAFINDAN SÜRGÜNE ZORLANIRLAR
O dönemler bölgedeki köylerde bir ailede erkek sayısının az oluşu ve topraklarının olmaması, o ailenin köyden sürülmesi için neden olarak görülürdü. Bu nedenlerden dolayı Osman’ın ailesi Köyden sürülüp başka bir köye gitmeye zorlandı. Osmanê Werdo, gittiği yerde de insanlara fayda sağlamış, dertlerine derman olmuştu. Ne var ki bu köyün ağası da bu durumu çekememiş, bu aileyi köyünde barındırmamıştı. 1962 yılında Türkiye Petrolleri’nin Garzan Kampı civarına ailesi ile beraber gelerek ağaların bulunmadığı bu yerleşim yerinde 8 yıl boyunca küçükbaş hayvan tüccarlığı yaptı. Garzan’da hayatının dönüm noktasını 19 ve 24 yaşlarında olan iki genç evladını kaybederek yaşadı. Bu olaydan sonra Osmanê Werdo bir anda çöktü ve ihtiyarladı. 1970 yılında, Bölgenin Paris’i olarak nitelendirilen ve akın akın göç alan Batman’a yerleşti. Günümüzde aynı yerini koruyan Diyarbakır Caddesi üzerinde bulunan Telekom binasının karşısındaki Mobil Petrol İstasyonu’nda işe başladı. Buradaki görevi, pompa görevlisi olarak gelen araçlara akaryakıt verip ücretini tahsil etmekti. Emekli oluncaya kadar buradaki görevini sürdürdü.
O DÖNEMİN BATMAN’I
Tekel Caddesi, şimdiki Gülistan Caddesi’nin bitiş yerinden Sigorta Caddesi’ne kadar uzanan kısmıdır. İlk yıllarda bu alanda hiç bir işletme yoktu, sadece köşede tekel binası vardı. Burada tütün alım satım işleri yapılırdı. Şu anda Diyarbakır Caddesi Gap Oteli ve Günaydın İş Merkezi’nin arasında bulunan güzergâhta, merhum Belediye Başkanlarımızdan rahmetli Sait Ramanlı’nın evi vardı. Evin etrafındaki bahçe duvarı, kaya parçalarıyla örülüydü. Bahçenin içinde eşsiz bir köşk inşa edilmişti. Bu ev Batman’ın en güzel konutuydu. Ulaşımın tek yönlü olarak sağlandığı Diyarbakır Caddesi, oldukça dardı. Araziler boş, evlerin sayısı azdı. Diyarbakır Caddesi, Akyürek Mahallesi’ndeki demir yolu hemzemin geçidinden başlayıp Esentepe’ye kadar uzanırdı. Yolun solunda bulunan PTT posta binası, bu güzergâhın dikkat çeken yapılarından biriydi. Diğer binalar kerpiç veya briketten oluşurdu. Yol ise zeminden 1–2 metre yüksekti. Genellikle engebeli ve çukurlarla doluydu. Kışın bu cadde, çile yoluna dönüşürdü. Yoldaki çamur ve su birikintileri, hızlı giden araçlar yüzünden yolun kenarında yürüyen yayaların üzerine sıçrardı.
BATMAN’IN EN GÖZDE YERİ FAKİRHANE İDİ
Sanat Okuluna giden öğrenciler okullarına ulaşmak için her gün bu yolu iki gidiş iki de geliş yaparak aşardı. Maddi durumu iyi olan öğrencilerin bisikletleri vardı. Bisikleti olanlar bisikletle, olmayanlar ise yaya olarak bu yolu kat ederdi. Cadde üzerinde kaportacılık yapan Sabahattin Saygılı ve kardeşinin işlettiği bir işyeri vardı. Batman Lisesi ve Endüstri Meslek Lisesi (Sanat Okulu) bu caddeye komşuydu. Bu caddenin en gözde mekânı, öğrencilerin durak yeri Fakirhane’ydi. 20 ile 30 kişilik bir kapasitesi olan bu küçük çorba salonu ve çay ocağı, gün içinde aynı anda 50–60 öğrencinin oturduğu bir meclise dönüşürdü. Fakirhane’nin sahipleri Mustafa ve Kazım kardeşlerdi. Kazım, Sanat Okulu’nda öğrenciydi, büyük ağabeyi Mustafa ise orta yaşlı, yürürken hafif topallayan sempatik görünümlü bir adamdı. Batman Lisesi ve Sanat Okulu öğrencilerinin birçoğu, Mustafa Ustanın mercimek çorbasını içmiş, ekmeğini yemişlerdi. Mustafa’dan çorbanın yanında fazladan ekmek istendiğinde hafif gülümser, itiraz etmeden hemen ekmeği getirirdi.
BİRÇOK DEFA, HASTALARIN AYAĞINA GİDERDİ
Osmanê Werdo, 1970 yılında geldiği Batman’da, vefat ettiği 2009 yılına kadar Batmanlılara ve çevredeki yerleşim yerlerinden gelenlere halk hekimi olarak hizmet verdi. O dönemde kırık ve çıkık problemi yaşayan hemen hemen herkesin yolu, Osmanê Werdo’nun evine veya işyerine düşmüştü. Hastanede kırık tedavisi görenlerin alçı ve sargılarının açılması 40 gün sürerken, Osmanê Werdo’nun tedavisi ise 15 gün sürüyordu. Bu nedenle insanlar günün her saatinde tedavi için Osmanê Werdo’nun evine ve işyerine akın akın gelirdi. Binlerce insanı tedavi eden bu halk hekimimiz, kimseden tedavi için para talep etmemişti. Yaptığı hizmetin karşılığını Allah rızasını gözeterek yaptı. Hatta birçok hasta yakını, Osmanê Werdo’yu evinden veya iş yerinden özel araçları ile alıp hastalarının ayağına götürüp, tedavi sonrası hekimimizi ev veya işyerine bırakma nezaketini dahi göstermemişti. Osmanê Werdo, araçla gittiği uzun mesafeleri, birçok defa yaya olarak dönmek zorunda bırakılmıştı.
BÜTÜN ÇABASI, ALLAH RIZASINI KAZANMAKTI
Sakin yapılı olan bu halk hekimimiz, dünyevi arzu ve isteklerinden uzaklaşmış, manevi anlamda en üst düzeyde olgunlaşmış, yüce Allaha tam bir teslimiyet göstermişti. Gönlü gayet zengin olmasına rağmen, dünyalık mal mülk edinmemişti. Osmanê Werdo, Hindistan’ın efsanevi liderlerinden Mahatma Gandi gibi bir hayat sürmüş, 2009 yılında vefat ederek Hakk’ın rahmetine kavuşmuştu.
DÖNEMİN TANIKLARI:
Dönemin tanıklarından Selami Yücel, o günleri “Oğlum on iki yaşında iken düştü ve bilekten iki kemik birden kırıldı. Arkadaşlar ‘kırıkçı Osman Dayıya götürelim’ dediler. Dispansere giderek filim çektirdik, çifte kırık vardı. Ben de Batman'da iyi bir çıkıkçı olamayacağını düşündüğümden ortopedi doktoru herhalde adı Haluk idi ona götürdük. Alçıya aldı ve tamam kemikler üst üste geldi dedi. Ama sonradan kemiklerde kayma olmuş, Doktor ameliyat yapalım dedi. Çıkıkçıya götürdük. ‘Bu aşamadan sonra ben bir şey yapamam’ dedi. Çaresiz çocuğu ameliyat ettirdik. Nitekim aynı türden çıkıkları ağaç çubukları ile bağlayarak bir haftada tedavi etmiş. Osman Dayıya gitmediğimize pişman olduk ama iş işten geçmişti. İlk kırık ve çıkıkları iyi bir çıkıkçı en meşhur uzmanlardan çok daha iyi yerine oturtuyor. Bu tür insanların değeri altın değerindedir. Allah rahmet eylesin”
***
Şehmus Gezer “Allah rahmet etsin mekânı cennet olsun inşallah rahmetliye üç-dört sefer bende gitmiştim yaptıklarından dolayı Allah ondan razı olsun. Ekrem Bey emeklerinizden dolayı sizde çok teşekkür ederim”
***
Şoreşa Stanbole “1998 senesinde evimizin yüksek yapılı bahçe duvarından düşmüş kolumu kırmıştım. Kurtalan’daki doktorlar muayene sonucu kırık dediler. Buradan beni sırasıyla Siirt’e, Siirt’tekiler Batman’a Batman’dakiler Diyarbakır’a gönderdiler. Gittiğim doktorların hepsinin önerdiği tedavi ameliyat olmam yönündeydi. Babam bu tedavi yöntemini kabul etmedi. Ğale Osman’a gideceğiz dedi. Batman Bahçelievler Mahallesi’nde bulunan evine gittik. Ğale Osman kolumu inceledikten sonra, oturduğu minderin altından meyve kasalarından koparılmış iki tane çıta çıkardı. Bu çıta parçalarını kolumun kırık bölgesine dayayarak bir güzel sardı. Bana tam on beş gün sonra geleceksin dedi. On beş gün geçmiş Ğale Osman’ın evine gelmiştik. Rahmetli kolumdaki çıta ve sargıları çıkarmış, uyguladığı tedaviden ameliyatsız şifa bulmuştum. Allah rahmet eylesin. Mekanı cennet olsun inşallah”
https://www.facebook.com/ekrem.gunaydin?fref=ts