EMİNÊ PERİXANÊ’NİN HAYATI

EMİNÊ PERİXANÊ’NİN HAYATI

Eminê Perixanê, 1889 yılında Batman merkeze bağlı Suçeken (Şikefta) Köyü’nde dünyaya geldi.

Yazan ve derleyen EKREM GÜNAYDIN

İzinsiz iktibas edilemez.

Babasının adı Ahmet, Annesinin adı ise Perixan’dır. Asıl adı Emin olsa da, bölgemizde sıkça rastlanan güçlü kadın tiplerinden biri olan annesi Perixan Hanımdan dolayı Emin ê Perixanê (Emin ê Ehmed veya Ramanlı Emin) isimleriyle anılmaktadır. Esmer, uzun boylu, açık alınlı, karakaş ve karagözleriyle civanmert bir adamdı. Doğup büyüdüğü köyün cami imamından ders alarak öğrendiği Kur’anı Kerim’i gür sesiyle en az bir hatip kadar mükemmel bir lisanla okurdu. Okuma yazmayı ve Türkçe konuşmayı, 6 ay tutuklu kaldığı Diyarbakır Cezaevi’nde öğrendi. Bir hattat ustalığında çok güzel yazılar yazardı. Güzel bir konuşma adabına, yüksek bir zekâya ve insanların hayranlıkla imrendiği bir mantığa sahipti.

VURULARAK ÖLDÜRÜLDÜ

Sahip olduğu mal ve servete şükreden, elindekilerle fakir fukaranın ihtiyacını karşılamaktan çekinmeyen mert bir insandı. Yokluk ve kıtlık döneminde günlerce kazanlar dolusu yemek ve ekmek pişirilmesini sağlamış, düşman işgalinden kaçan insanları evinde misafir etmiş, onları doyurmuştur. Ramanlı Aşiretine dördüncü altın çağını yaşatan Emin ê Perixanê, atfedilen bir suçtan dolayı 9 Nisan 1933 tarihinde bir bayram sabahı Beşiri’de yakalandı. “Ha Wer Delal” isimli kitabında babası Eminê Perixanê’nin ölümünden söz eden Hüseyin Demirel “Babam Emin ê Perixanê, yargılanmak üzere Beşiri’den Garzan’a götürülürken, verilen molada vakit namazını eda edip selam verdiği esnada, kendisine refakat eden birlikteki bir zabit tarafından ensesine sıkılan tek el kurşunla Beşiri yakınlarındaki Xarab Bajar’da (Erzen) hayatını kaybetmiştir” ifadelerini kullanmıştır. Şükrü Ramanlı (Şıkri ê Emin) , Sait Ramanlı (Said ê Emin) (Batman’ın İlk Belediye Başkanı), Hüseyin Demirer (Hiseyne ê Emin) , Hasan Ramanlı (Hasan ê Emin) ve Osman Ramanlı (Osman ê Emin)’nın babaları olan Eminê Perixanê’nin kabristanı Batman ilinin Beşiri ilçesine bağlı Çevrimova (Barısıl) Köyü’ndedir.

GÖNÜLLÜ OLARAK SAVAŞA KATILDI

Kışın şiddetle hüküm sürdüğü bir gündü. Rusların, Kars, Ağrı ve Bitlis'e kadar geldikleri duyuldu. Hükümet, bütün aşiretlerin silah ve adamları ile Ordu Kumandanı Kâzım Karabekir Paşa’ya iltihak etmelerini istiyordu. Bu milli bir görevden çok, İslâm dininin en mukaddes vecibelerindendi. Bu mealde yazılan tamimler, bütün aşiret reislerine gönderilmişti. Bu mektuplardan biri de Ramanlı Emin Ağa'ya ulaştı. Emin, hemen aşiretin ileri gelenlerini toplantıya çağırdı. Serpır'deki evinin en büyük odasında onlara şöyle seslendi:

— Kardeşlerim! Rus askerinin memleketimize girerek Bitlis'in Delikli taşma kadar geldiğini sizler de benim kadar duymuşsunuzdur. Ordumuzun da gücünü az çok biliyorsunuz. Fakat canlarını dişlerine takarak, kar soğuk ve zor şartlar altında düşmana karşı ölüm-kalım savaşı veriyor, bizlerden de yardım bekliyorlar. Ben kimseyi zorlamak istemiyorum. Ama gitmeye karar verdim. Benimle gelmek isteyen olursa, bana güvenebilirler. Onları canım gibi koruyacak, ben ölmeden kimsenin burnu kanamayacaktır. Bu cihat, dinimiz, namusumuz ve yurdumuz için bir vecibe ve ihmale gelmez bir vazifedir. Şimdi sizleri başbaşa bırakıyorum. Düşünün, tartışın ve birazdan geldiğimde bana kararınızı bildirin, diyerek başka bir odaya geçti. Odada bir hamaset havası kalmıştı. Emin geri geldiğinde herkes saygı ile ayağa kalktı. Oturunca onlar da oturdu ve 25 gönüllü, ismi yazdırdı. Emin, bu fedakârlık ve şahsına karşı duydukları itimat için teşekkür etti. Bir hafta içinde gerekli hazırlıkları bitirip tekbir ve salâvatlarla yola çıktılar.

GÜNLERCE AÇ VE SUSUZ SAVAŞTILAR

Uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra, sora sora ordu karargâhına vardılar. Ramanlı Emin, gönüllüler ile ordu kumandanı Kâzım Karabekir Paşa’ya takdim edildi. Kazım Karabekir, meydanın orta yerinde subay ve milislerine hitaben:

— Arkadaşlar! Sizlere acı bir haberim var! Yüz kişilik bir birliğimiz, şu karşıda gördüğünüz, Koçlar Tepesi arkasında mahsur kalmıştır. Koçlar tepesini ve diğer hakim yerleri Ruslar ele geçirmiştir. Bizimkilere göz açtırmıyorlar. Cephaneleri azalmış, erzakları tükenmiştir, aç ve perişan bir durumdadırlar. Her türlü irtibatımız kesilmiştir. Onlara yardım götürmek, ölüme gitmektir. Bunu takdir ediyorum. Fakat göz göre göre onları ölümün kucağına terk edemeyiz. Ölüm pahasına da olsa bir şans denemesi yapmamız lazımdır. Bunun için kimseyi zorlayamam. Sizlerden bu şerefli fedakârlığa gönüllüler istiyorum. Gitmek isteyen lütfen ortaya çıksın, dedi ve beklemeye başladı.

 

KAZIM KARABEKİR TARAFINDAN TAKDİR EDİLDİ

Garip bir sessizlik hüküm sürüyordu. Sanki herkes yerinde donmuş gibi idi. Ne ileri çıkan ne kıpırdayan vardı. Bu durum on dakika sürdü. Paşa umudunu yitirmişti. Oysa ne umutlarla toplatmıştı onları. Esmer yüzü kara kesilmişti. Hırsla kırbacını çizmesine vurarak sert bir dönüş yaptı ve çadırına doğru yürümeye başladı. Bu sırada uzun boylu esmer bir genç birkaç adım ileri çıkarak, gür ve bariton bir sesle:

- Paşam! Bir dakika, diye bağırdı. Paşa döndü ve bağıranın milis kuvvetleri içinden, Ramanlı Emin diye kendisine tanıtılan genci tanıdı. Tekrar geri gelerek eski yerinde durdu. Ramanlı Emin vakur ve cesur adımlarla kumandanın karşısına gelince onu askerce selamladı ve şöyle dedi:

- Paşam! Beni 25 adamımla gönüllü kabul buyurmanızı diliyorum. Daha evvel çıkmamamın sebebi burada bilgi ve harp tekniğini tahsil etmiş, kıymetli subay ve kurmaylar dururken benim ileri çıkmamın bir meslek tecavüzü sayılmasından çekiniyordum. Bu mukaddes göreve çarıklı adamlarımla talip olsam, kendilerine bir hakaret telakki etmelerinden korkuyordum. Vaktaki kimse yerinden kımıldamadı ve siz de dönüp gittiniz. O zaman bu şerefli görevin yerde kalmasına gönlüm razı olmadı, dedi ve herkesin duyabileceği yüksek bir sesle ilave etti: - Burada mevcut muhterem subay ve milis arkadaşlarımdan özür dilerim. Beni affetsinler. Ben kimseden daha cesur ve daha bilgili değilim. Ama canım daha ucuzdur paşam! dedi. Bu tevazu ve mertçe sözler Kazım Kara Bekir’i çok memnun etmiş ve heyecanlandırmıştı.

SAVAŞTAN SONRA YAKASINA 3 NİŞAN TAKILDI

Kar lapa lapa yağıyordu. Bir saatlik yürüyüşten sonra Koçlar Tepesi denilen dağın alt yamacına varmışlardı. Ruslarla, aralarında çok az bir mesafe vardı. Kayanın çevresindeki Rus askerlerini esir ederek dağın karşı ucunda aynı şekilde bir kuvvetin bulunduğu yere doğru ilerlediler. Günlerce, gecelerce Rus askerlerini geri püskürtmek için uykusuz bir şekilde Rus askerleri ile savaştılar. stratejik önemi yüksek olan Koçlar Tepesi, Rus askerlerinin elinden alınmıştı. Yirmi beş kişilik küçük bir kuvvet ile altı top, dört ağır makineli ve modern silahlarla mücehhez iki yüz kişilik bir Rus kuvvetini bir damla kan akmasına meydan vermeden Harp tarihinde görülmemiş bir ustalıkla esir etmesi üzerine, yazılı takdirname ile

1. Liyakat 2. Şeref 3. Üstün Hizmet Nişanları ile Raman Aşiret Reisi Ramanlı Emin Ağanın taltif edilmesine Yüksek Askeri Harp Divanı’nın ittifakı ile karar verilmişti. Yaverin bir tepsi üzerinde getirdiği nişanları merasimle Ramanlı Emin'in göğsüne takan Kazım Karabekir, Emin’i alnından öperek tebrik etti. Ramanlı Emin milis fedaileriyle memleketine sağ salim geri döndü.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Üzgünüz ilginizi çekebilecek içerik bulunamadı...