Eskilerin Batman’ı ve o dönemin okulları…

 Eskilerin Batman’ı ve o dönemin okulları…

 Eskilerin Batman’ı ve o dönemin okulları…

İzinsiz iktibas edilemez.

Emekli İngilizce Öğretmeni Nizamettin Gün, çocukluğundaki Batman’ı anlatıyor;

Ortaokul yıllarımdaki Batman.

İlkokulu bitirmem için üç okul değiştirdim.

Birinci sınıfta Devrim İlkokulunda okudum.

Devrim İlkokulu, Raman Mahallesinde bulunan evime uzaktı.

2.sınıftan 5.sınıfa kadar sitedeki Atatürk İlkokulunda okudum.

5.sınıfı yeni açılan Cengiz Topel İlkokulunda okudum ve mezun oldum.

Benim için yeni bir okul ve yeni bir yaşam yolu açılmış oluyordu.

hep anlatırlardı, ortaokulda her derse ayrı bir branş öğretmenin gireceğini ve okulda disiplin kurulu olduğunu.

Ders çalışmayanları öğretmenlerin disipline verdiğini ve orada dayak başta olmak üzere çeşitli cezalar uygulandığını anlatır dururlardı.

Bütün öğrenciler disipline gitmekten çok korkardı.

Disiplin korku demekti, dayak demekti okuldan atılmak demekti.

Benim de tarif adamadığım karmakarışık duygular içinde ortaokula başladım.

Ortaokulumuz L şeklinde, çok fazla dersliği olmayan tek katlı bir binaydı.

Okula girdiğimizde sağda solda dershaneler bulunurdu.

Okulumuzun bir kütüphanesi, kütüphane ile ortak kullanım alanı iş bilgisi atölyesi vardı.

Kütüphanemizde dünya klasikleri ve yerli yazarlarımızın çoğu kitapları bulunurdu.

Jüles Verne, Viktor Hugo Balzac, Ömer Seyfettin, Reşat Nuri Gültekin ve birçok ünlü yazarların kitapları bulunurdu.

Yaşamımda en çok okuduğum kitaplar ortaokul dönemindeydi.

Okul bahçesinin sol tarafında kantin bulunurdu.

Kantin derme çatma, ahşaptan yapılmış bir kulübeydi.

Kantini çalıştıran namı değer Dabanca Remzi’ydi.

Dabanca Remzi hemşerimdi.

Zayıf orta boylu yirmi yaşlarında bir gençti.

Çok sert bakışlıydı ama aslında iyi kalpli bir insandı.

Dabanca Remzi, alüminyum bir tencerede akciğer yahnisi yapar satardı, çok lezzetliydi.

Somun ekmek arası yapar, bolca biberle lezzetle yerdik.

Dabanca Remzi’nin kaynamış nohutları da meşhurdu.

Kâğıttan külahlar yapar, nohutları onun içinde satardı.

Bolca toz biber ve tuz katar afiyet ve büyük bir zevkle yerdik.

Tatil günlerinde sinemaya giderdik.

O zamanın bütün siyah beyaz filmlerini, yabancı kovboy ve herkül, masıst, samsun ursuz filmlerinin abonesiydik.

Hele birde drakula filmleri bizde bir korku tiryakiliği yapmıştı.

Yazın yazlık Raman sineması çok yakındı bize.

Korku filmlerini titreye titreye seyreder, eve döndüğümüzde karanlık sokakta korkudan bildiğimiz bütün duaları okurduk.

Bu korkularımızda büyüklerimizin bize anlattığı üç harfliler ve hayalet masallarının da büyük bir payı vardı.

Teksas, Tommikis, Kinova, Teks resimli romanlar, olmazsa olmazlarımızdandı.

Bayramlarda bayram yemeklerimizi, tatlılarımızı yer, ellerimizdeki poşetlerle büyüklerimizin ellerini öper, para ve şeker toplardık

O zamanlar gülle yani misket oynamak en büyük hobilerimizdi.

25 kuruşları dikine, yaş olan bir yere diklemesine koyar, gülleleri paraya doğru fırlatır, parayı kim vurursa para onun olurdu.

Ha bir de meşhur kent sakızı oyunumuz vardı.

Kent sakızının içinde o zamanın Yeşilçam’ının ünlü oyuncuları ve numaraları vardı.

Büyük numarayı bulan sakızın sahibi olurdu.

Hayvanat şekerlerini de geçmeyeyim hayvanat şekerleri vardı.

Kâğıda basılmış her çeşit hayvan resimleri onların koleksiyonunu yapardık.

Okulumuzda idarenin çok ajanları olurdu.

Bunların görevi ispiyonculuk yapmaktı.

Genelde hoşlanmadığımız toplumun soyutladığı sevimsiz kişilerden seçilirdi.

Gülle oynayanları, gece sinemaya gidenleri okul idaresine bildirirlerdi.

Ortaokul yıllarımı hiç sevmedim.

Öğretmenlerimizin çoğu narsist, tanrı tipi öğretmenlerdi.

O zaman öğretmenler sadece öğretim yaparlardı.

Eğitim diye bir şey yoktu.

Eğitim taktikleri dayak ve azardı.

Ders çalışmadık mı, niye çalışmadık, kitabımız yoksa niye kitabınız yok diye sormazlar, basardılar dayağı ve kalayı.

Ha iyi öğretmenler yok muydu?

Vardı ama çok azdı.

Örneğin matematik öğretmeni Eşref Bulcan ve tarih öğretmeni Mesut Savaş, sevdiğim öğretmenlerdi.

Ortaokul yıllarım monoton bir şekilde geçti.

Ortaokulu hiç sevmedim.

O zamanların öğrencilerinin çoğu da belki hiç sevmemiştir ama acısıyla tatlısıyla o yıllar akıp gitti.

Bize kalan batmanın o güzel insanlarıyla yasadığımız günler, o günler hiçbir zaman geri gelmeyecek ama zoruma giden o eski arkadaş ve dostların birbirlerini arayıp sormaması.

Yıllar gelip geçtiğiyle kalmayıp belki de kişiliğimizden, benliğimizden, belleğimizdeki o güzellikleri de silip süpürüyor.

Düşünebiliyor musunuz eskiden dost ve arkadaşlarımızı sormak için satırlarca mektup yazardık.

Bütün bayramlarda ve yılbaşlarında usanmadan kart atardık.

Şimdi ise dünya küçüldü bir cep telefonuna sığıyor ama bir alo bile demiyoruz.

Eskiden dünyada büyüktü insanlar da.

Şimdi ise dünya da küçük, insanlar küçük.

 İlklerin gazetesi Batman Sonsöz, yine özel bir sayfa ile karşınızda. Hep derler “Batman, kültürünü arayan bir şehirdir” diye. Doğrudur, 25 yıl önce şehir kimliğine kavuşan Batman’ın ne yazık ki kendine has yemeklerinden, oyunlarından, geleneklerinden söz etmek zordur. Ancak bu, Batman’ın nostaljisi olmayacağı anlamına gelmiyor. Bu kentin de “ilk”leri var. İlkokulu, ilköğrencileri, ilk çarşısı, ilk belediye başkanı, ilk milletvekili, ilk, ilk, ilk...

Kayıtları tutulmayan Batman’ın, mini bir arşivi oluşturacağız bu sayfada.  Batman’ın “ilk”lerini bulabileceğiniz, geçmişi yâd edebileceğiniz, kentin tarihine ilişkin bilgi edinebileceğiniz “Batman Nostaljisi” köşesinde, bu kente dair bütün izlere ulaşabileceksiniz. Elinizde bulunan eski fotoğrafları, bilgi veya belgeleri sizler de mail yolu ile bize ulaştırarak “Batman Nostaljisi”ne katkıda bulunabilirsiniz. Elinizdeki verileri, batmansonsoz@hotmail.com veya facebook hesaplarınızdan ulaşabileceğiniz Batman Sonsöz Gazetesi sayfasına mesaj olarak gönderebilirsiniz.

 

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ