…
Merhaba yeni bir hafta ve yeni bir gazete ile sizin karşınızda olmak heyecan verici.
Bu haftaki Kültür ve Sanat Masamın konuğu Yönetmen Cengiz Kudat.
Yaşamının büyük bir kısmını kameraların arkasında geçiren Kudat, bugün bizlerin kamerası önünde. Ahmed Arif’in kıtalarını sıkıştırdığı sohbetleri ile hem yeni filmini konuştuk hem de ülkenin sanata bakış açısını ve sanatçının görevlerini. Gelin de sözü Yönetmen Cengiz Kudat’a bırakalım…
“MERAKIMIN ÖNÜNE GEÇEMEDİM”
- Cengiz Kudat Kimdir? Bizlere biraz Cengiz Kudat’tan bahseder misiniz?
“Diyarbakır Silvan doğumluyum. İlk ve orta öğretimimi Diyarbakır’da aldım, Lise 1. sınıfa başladım. Yıllardır beni sıkan eğitim sistemine, Lise 1’de son vererek kendi hayatımı, kendimin belirleyeceği düşüncesiyle hayata atıldım. İstanbul’a gerçekleştirdiğim bir seyahatte, arkadaşlarımın zorlaması tiyatro ve fotoğrafçılık ile tanıştım. Ne olduysa bundan sonra oldu. İstanbul’da başlayan ve giderek artan fotoğraf merakım, hayatımın odak noktasında birinci sırayı almayı becerdi. Birçok tiyatro oyununda sahne aldım ve birçok fotoğraf çekimleri yaptım. Bende çığ gibi büyüyen yönetmenlik merakımın önüne geçemedim ve ilk kısa filmini çektim. Ve son olarak, birazdan bahsedeceğim Rıfat Bey Aşık Oldu filmini çektim”
“SANATTAN YOKSUN EĞİTİME KARŞIYIM”
- Okul hayatınızı terk etmenizi sağlayan en büyük etmen veya etki ne oldu?
“Belki şaşıracaksınız ama okula karşıyım. Aslında şöyle açıklamak istiyorum, zorla verilmek istenen, sanattan ve beceriden yoksun eğitim sistemine karşıyım ve hep de karşı olacağım. Eğitim, insanın ruhunun beslenmesiyle başlaması gerekiyorken, insana zorla kalıplar öğretilerek kendi yeteneğinden sapmasına neden oluyor günümüzde. Bunun en önemli örneği, binlerce mezun var ülkemizde. Kendi dallarındaki becerilerine ve mutluluk oranlarına baktığımızda ne yazık ki vahşet gibi bir tabloyla karşılaşıyoruz. Eğitimin zor olduğu dönemde ben bunu anladım ve terk ettim. Lakin şuan eğitim en basit düzeyde bile elde edilebilecek bir sosyal hak olarak karşımıza çıkıyor ama kimse aldığı eğitimin bilincinde değil. İnşallah yetenek eğitim sistemi bir gün güzelim memleketime de gelecek ve ben bunu göreceğim”
“KÜFLENMİŞ SANAT RUHUNU DIŞARI ÇIKARDIM”
-Sanatsal bakışın eksikliğinden dolayı terk ettiğiniz okuldan sonra sanatsal duygularınızı tatmin edecek bir iş veya olaya yöneldiniz mi?
“İstanbul’da tatil için kaldığım bir dönem arkadaşlarımın sürekli gittiği bir tiyatro kursu vardı. Ve beni de bu kursa katılmam için zorluyorlardı. Zaman geçirelim, iyi insanlar, eğlence diyerek... Kıramadım gittim ve iyi ki de arkadaşlarımı dinleyip katılmışım. Orada yıllardır bedenimde gizlenmiş ve küflenmiş sanat ruhunu tekrar dışarı çıkardım. Daha sonra kahvede geçen sürenin daha iyi bir yerde geçmesi için fotoğrafçılık kurslarına gittim ve fotoğraf makinesiyle tanıştım. Bunun gibi daha birçoğu. Bu hayat yolculuğumda beni yalnız bırakmayan sadakatli arkadaşım sanat ve ben Cengiz Kudat”
“4 FİLM ÇEKTİM”
-Çektiğiniz şuan için kaç film var ve bu filimler festivallere yollandı mı?
“Dörde yakın filmimiz var en son ise Rıfat Beyi çektik. Bunlardan biri Sevda Kapanı, otizm ile ilgili bir kısa filmimizdi ve ödüllü bir filmimizdir. Festivale yollamadık. Herkes bir çiçeği çekebilir veya bir belgesel çekebilir. Ben ise kimsenin yapmadığını sürekli bulup yapmaya çalıştım. Şunu söylemek gerekirse özetle ben fotoğrafın anlatmak isteyip de anlatamadığını seslendiren bir fotoğrafçı olmak için özen gösterdim”
“GELECEK KUŞAKLARIN TANIMAI İÇİN AHMED ARİF…”
-Peki Rıfat Bey Aşık Oldu filmini bizlere anlatır mısınız?
“Onlarca büyük üstadımız var şuan bedenen olmayabilirler ama fikir ve düşünceleri, eserleri hala bizlerle. Ama gelişmişlik olarak adlandırdığımız bu çağ, edebiyatı ve sanatı kabul etmez bir sanat dilimi haline geldi. Biz de unutmaması için, gelecek kuşakların da tanıması için Hemşerim Şair Üstad Ahmed Arif’in hayatını konu alan kısa bir film çekme kararı aldık. Diyarbakır kültürü ve şiirlerin harmanlanarak verildiği bu film, ekip arkadaşlarımın emeği ile 6 ay süren bir uğraştan sonra sona erdi. Kısa bir fragmanı kendi youtube kanalımda yayınlandı. Toplam 15 kişilik bir ekip ile hem sanatı hem sanatçıyı anlattık. Dengbejinden tarihine, tarihinden şiirine, oradan da müziğine kadar üç dilde; Kürtçe, Türkçe ve İngilizce olarak seslendik seyirciye. Ve her şeyden öte canı gönülle emek verip benimle mesai harcayan arkadaşlarım: Ömer Yaygır, Gülçin Sevinç, Yaprak Ata, Murat Ayyıldız, Amazons, Vedat Altan ve Dengbej tarihinin yaşayan dev ismi Xale Meheme’ye sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum”
“SANATÇININ SAĞI-SOLU OLMAZ”
-Bir sanatçı olarak Türkiye’deki sanata ve sanatçı anlayışına nasıl bakıyorsunuz?
“Üzülüyorum. Hem de çok… Ne yazık ki ülkemizde sanatın evrenselliği ilkesine aykırı davranışlar sergilenmektedir bir kısım camia tarafından. Lakin diğer yandan baktığımızda sanatın ve medeniyetlerin kuşağı olan ülkemizden umutsuzca konuşmak haksızlık olur. Herkes kendi kapısının önünü temizlerle ne temiz ülke olur değimli. Birbirimize saygı duysak mesela… Sanatçının sağı solu olmaz. Türk’ü, Kürt’ü olmaz. Bunu bize en iyi Ahmet Kaya anlattı. Ne yazık ki bizim onu anlamadığımız bir zaman diliminde bizi yalnız bırakıp gitti.
Bugün argo ve küfür yerine sinema salonlarında sanatsal izlenimler olsaydı emin olun dünya sıralamasının üstünde olacaktık. Ama olacağız inancım tam”
-Etkilendiğiniz Yönetmen ve sanatçılar var mı?
“Şiir de Ahmed Arif ve Oğuz Atay. Mesleğimde ise şüphesiz Nuri Bilge Ceylan ve Zeki Demirkubus”
-Son olarak neler söylemek istersiniz?
“Seninle sanatı tartışmak hele ki bunu çayın eşliğinde yapmak muhteşem bir şey… Gazete çalışanlarına ve sana teşekkür ediyorum. Rıfat Bey yakında sevenleriyle buluşacak diyor ve Usta Ahmed arifin dizeleriyle veda etmek istiyorum”