İNSAN VE İNSAN

İNSAN VE İNSAN

İNSAN VE İNSAN

 

İnsan ve Yaşam
Hayatı tam anlamıyla yaşamak isteriz ama çoğu zaman şartların el vermediğinden yakınız. Aslında şartlar her koşulda el verir yeter ki isteyelim ve bunun için bir adım atalım. 
Sahi hayatı tam anlamıyla nasıl yaşamak gerekir? 
Anlam, hayatın anlamı. 
Hayatın anlamı ne sizin için? Herkesin hayat anlamı birbirinden farklı. 
Senin benim ya da onun, herkesin farklı. Peki hakikat ne diyor? Asıl anlam orda gizli öyle değil mi.

Yaşam ve Felsefe
Platon, bilginin insanı erdeme ulaştıran en önemli araç olduğuna inanıyordu.
 O yüzden Platon, hayatın anlamının “Daha çok öğrenmek.” olduğunu savunuyordu. Aristoteles’e göre insanın nihai amacı ”İyi bir insan olmaktır.” 
Kiniklere göre, basit ve doğa ile uyumlu bir yaşam sürebilmektir. Nietzsche’ye ve Schopenhauer’e göre ise hayatın anlamı kısaca söylemek gerekirse yoktur.
 Bırakalım bu kadar ıvır zıvır düşünceleri de peki asıl bizim hayat felsefemiz tam olarak ne? Şunu söylemem gerekirse benim için hayat felsefesi kesinlikle var oluşumla sınırlı kalmak değil tamamen yaşamak üzerine kurulu. 
Okumak, öğrenmek, koşulsuz sevmek, inanmak, hedefler belirlemek, hayaller kurmak daha bir sürü şey sıralayabilirim. Asıl hayat bu demek değil mi?

Yaşam ve Yaşam 
Çoğu insanlar hayatları boyunca sadece var olurlar. 
Yaşamazlar, sevmezler, gülümsemezler, konuşmazlar, alışılmışın dışına çıkmazlar. 
Hayal kurmazlar. Hep bir koşuşturma vardır yaşamak için. 
Çünkü yaşamak için savaşmak gerekir. Var olmak kolaydır, zor olan yaşamaktır. Var olmak nefes almaktır, yaşamak hissetmektir. Shakespeare’in deyimiyle “Olmak ya da olmamak” bütün mesele bu. 

Yaşam ve İnsan 
Yaşam şekilleri, eğitim sistemleri, kültürler, inançlar, görünenler, görünmeyenler… 
Çizilmiş insan tabloları var her yerde. Ve herkes var olmanın sancısıyla o tablodaki kişi olmak için şartlandırılmış ya da öyle inandırılmış. 
Çizilmiş insan tabloları ne anlatıyor bize sahi? Bana binlerce insanın aynı olması gerektiğini ve bunun yıllar geçse de aynı şekilde devam edeceğini anlatıyor. 
Yani sana bize herkese bir kaftan giydiriliyor ve bunun dışına çıkamazsın deniliyor. Ya bu kaftanın şekline bürüneceksin bu şekilde var olacaksın ya da bir hiç olacaksın. Ben o kaftansa hiç olmayı tercih ediyorum. 
En azından kendi ellerimle olan bir hiçim kimsenin kaftanı içinde değilim. 

İnsan ve İnsan
Zülfü Livaneli’nin Serenad kitabından bir kesit paylaşmak istiyorum. 
-Aramızdaki temel fark ne, biliyor musun? Sen insanlara baktığın zaman üniformalar, bayraklar ve din görüyorsun!                                   
-Peki, sen ne görüyorsun bakalım?
-İnsan, sadece insan. Seven, acı çeken, acıkan, üşüyen, korkan bir insan.
İnsan insana nasıl bakmalı sizce? 
Irkıyla, rengiyle, diniyle, mesleğiyle, parasıyla ya da parasızlığıyla, üniformasıyla, giyimiyle, unvanıyla ya da unvansızlığıyla ilgilenmeden bakabilir misiniz? İnsana sırf insan olduğu için onun da düşüncelerine saygı duyabilir misiniz? 
İnsana insanca bakmayı bilir misiniz? 
İnsanı insan gibi sevebilir misiniz? 
Sadece var olmak değil tam anlamıyla yaşamak için bir iskeletimizin olması lazım. 
Omurgalı bir iskelet, aklımızı her şeyden yukarı tuttuğumuz ve kalbimizi en iyi şekilde koruduğumuz bir iskeletten söz ediyorum. 
Bunun için varoluş sancısını bir kenara bırakıp üstümüze dar gelen kaftanı çıkartma vakti. Ve tam anlamıyla kendi hayat felsefemizle yaşamak, yaşamak yaşamak.

 

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Üzgünüz ilginizi çekebilecek içerik bulunamadı...