KIRŞAN’DAN “ALTIN” DEĞERİNDE BİLGİLER

TOBB Türkiye Maden Meclisi Başkanı aynı zamanda Ulusal Maden Kaynak ve Rezerv Raporlama Komisyonu (UMREK) Üyesi Batmanlı Hemşerimiz İbrahim Halil Kırşan, geçtiğimiz hafta katıldığı Bloomberg TV’de Türkiye’de maden sektörü hakkında detaylı bilgiler verdi. Hemşerimiz Kırşan’ın “altın” değerindeki açıklamalarını sizler için derledik.

KIRŞAN’DAN “ALTIN” DEĞERİNDE BİLGİLER

 

MADEN, ÜLKE EKONOMİSİNE CİDDİ KATKI SAĞLIYOR
Türkiye Ekonomisinde madenin yeri ve önemi hakkında bilgi veren Hemşerimiz Kırşan “Ülkemiz kadim bir gelenekten geliyor. Ve madenler de milyon yıllara dayanan jeolojik hareketlerle oluşur. Bu çerçeveden bakıldığında bizim coğrafyamıza Küçük Asya deniyor. Sebebi de birçok madene ev sahipliği yapmasıdır. Çeşitlilik açısından çok ciddi bir kaynağa sahibiz. Potansiyel açısından da önemli bir potansiyele sahibiz. Buradan bir dikkat ettiğimizde madencilik sektörünün önemi nereden kaynaklanıyor. Buna birkaç başlıkta bakmak gerekiyor. Dışa bağımlılığı azaltıyor. Kırsal kesimde istihdam oluşturuyor. Katma değer oluşturuyor. Köyden kente göçü, tersine çeviriyor. Sadece madencilikle ilgili birkaç örnek verecek olursak, örneğin Zonguldak, Kütahya, Soma gibi maden kültürünün geliştiği illerde madencilik katkısının ne kadar önemli olduğu görülecektir.  Ulusal sanayinin hammaddesini sağlıyor. Tarım, kimya gibi birçok sektörün ham madde ihtiyacını karşılıyor. Faaliyette bulunduğu bölgelerde başta ulaşım olmak üzere altyapının gelişmesine katkı sağlıyor. Ülke ekonomisine ciddi bir katkı sağlıyor” dedi.

MADENİN SAFİ MİLLİ HÂSILADAKİ YERİ YÜZDE 5-6’LARDA
Türkiye’de maden üretimine ilişkin bilgi veren Kırşan “Yılda toplam 15 Milyar Dolar’lık bir maden üretimimiz var. 4-5 Milyar Dolar’lık bir maden ihracatımız var. Özellikle sınıflama noktasında maden dendiğinde sadece taş, toprak olarak işlenmiş ürünü maden kategorisine almadıklarından, burada kanımca sektöre bir haksızlık yapılıyor. O da şu, gayri safi milli hâsılat içinde payını düşündüğümüz zaman genelde yüzde 1’lik bir paya tekabül ediyor. Bu noktada da özellikle kamuoyunda ve siyaseten yönetim kademesinde olanlar işte ülke madencilik sektöründe yüzde 1 katkı sunuyor, dolayısıyla payınız çok küçük yaklaşımı oluyor. Madencilik sektörü olarak biz buna şiddetle karşı çıkıyoruz. Sebebi de şu, cam, seramik, çimento, demir, metalik madenleri düşündüğümüzde, bor ve tronayı düşündüğümüzde, kimya sanayisinin ürettiği hammaddeleri düşündüğümüzde özellikle bu pay 30–35 Milyar Dolar’a kadar çıkıyor. Gayri safi milli hâsıla içerisinde madencilik katkısının yüzde 1 değil, yüzde 5–6 seviyesinde olduğu ortadadır. Çok çarpıcı örnekler olması açısından birkaç ülkenin verilerini paylaşmak istiyorum. Amerika birleşik devletlerinde gayri sahi milli hâsıla da madencilik sektörünün payı yüzde 4,5, Almanya’da yüzde 7,5, Avustralya’da yüzde 8,7. Rusya’da yüzde 14. Rusya’daki bu pay aslında doğalgaz ve petrol kaynaklarıdır. Burada biz kendimize ve sektöre haksızlık etmeyelim. Gayri safi milli hâsıla içindeki payı yüzde 1 değil, yüzde 5-6’lardarır” ifadelerini kullandı.

ZİNCİRİN İLK HALKASI MADEN
Koronavirüs salgınının, madencilik sektörüne yaptığı etkiyi anlatan Kırşan “Sektör ilk başlarda gerekli tedbirleri alarak çok ciddi manada bu sürece adapte olarak kazasız belasız atlattı. Çarklar bu sürece göre döndü. Sokağa çıkma yasaklarında bile bir aksama olmadı. Ancak özellikle bayram ve yaz tatilinde işletmelerimizde ufak tefek hadiseler meydana geldi. Bu çok ciddi bir iş gücü kaybına sebep vermeden hızla toparlandı. Özellikle koronavirüs süreci, madencilik sektörüne çok ciddi bir aksamaya sebebiyet vermedi. Bize ders olması açısından söylemek gerekirse, pandemi sürecinde öğrendik ki zincirin ilk halkası madendir. Madenlere ulaşılamazda çarklar döndürülemiyor. Çin kapıları kapattı. Dünyanın birçok ülkesinde salgın nedeniyle ihracat durdu. Bu da bize öğrettik ki yerli madenlerin önemi ortaya çıktı. Kendi madenlerimizi ekonomiye kazandırmamız noktasında kararlı bir duruş sergilememiz gerekiyor ki böyle dönemlerde çarklar durmasın” dedi.

MADENCİLİK SEKTÖRÜ, ÜLKEYE DÖVİZ KAZANDIRIR
Sanayici-Maden ilişkisini anlatan Kırşan “Dünyadan bir örnek vereyim. 1. yüzyılda sanayi devri Avrupa’da başladı. Almanya’daki ruh havzasındaki kömür yatakları, Fransa’daki Alsas-Loren Bölgesindeki demirlerle buluşunca sanayi devri gerçekleşti. Şuan Avrupa Birliğinin temeli de Avrupa kömür çelik topluluğu 1950 yıllarda kuruldu. Gelişmiş ülkeler haline geldiler. Neden? Madenlerini, yeraltı kaynaklarını kullanarak bu şekilde geliştiler. Türkiye’ye gelecek olursak. Burada çok çarpıcı bir durum var. Savaştan çıkmış çok ciddi sıkıntıları olan bir ülkenin başında Ulu Önder Atatürk gibi bir kahraman var. 1929 yılında İzmir iktisat kongresi kuruluyor. Burada özellikle yerli kaynakların bir şekilde bulunup, ekonomiye kazandırılması konusunda bir mesaj olarak algılanması lazım. 1935 yılında MTA’yı kuruyor. MTA madenleri aramak için kuruluyor. Hemen aynı sayılı kanunla ETİ Bank kuruluyor. MTA’nın bulduğu madenleri işlemek için kuruluyor. Bu şekilde Türkiye’de bu manada ciddi bir önem veriliyor. Demir Çelik fabrikalarının kurulması yine o yıllara dayanıyor. Kendi doğal kaynaklarını kullanmayan ülkeler kalkınamaz. Geçmişte Amerika, Japonya, Avrupa’nın gerçekleştirdiğini bugün Çin yapıyor. Yüzde 10–12 büyümelerle sıçrama yaptı Çin. Şuanda dünyanın en büyük maden üreticisi ve tüketicisi konusunda. Çin durunca adeta her yer duruyor. Madenler bir ülkenin yeraltı zenginlikleridir. Dünya’da yeraltı zenginlikleri kullanmayı kabul etmeyen ülke bulunmamaktadır. İnsanların daha refah bir yaşam isteği daha fazla maden çıkarmayı gerekmektedir. Çünkü günlük hayatta kullandığımız tüm araç gereçlerin hepsi madenlerden üretilmektedir. Madenlerden faydalanmada gelişmek mümkün değildir. Bu manada yeraltında zengin olmayan ülkeler dışa bağımlılıktan kurtulamazlar. Madencilik sektörü sanayinin ham maddesini karşılar. Ülkeye döviz kazandırır” dedi.

SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR MADENCİLİKLE HAREKET ETMEK GEREKİYOR
Sürdürülebilir madencilik temasının önemine dikkat çeken Kırşan “Kendi hayatımdan bir örnekle başlayayım. 1993–1995 yılları arasında Maden İşleri Genel Müdürlüğünde çalıştım. O zaman şartlarında vatandaş bir ruhsat alıyordu. Gelip bir işletme izni talebi alıyordu. Daha sonra madencilik yapacağı alanda koordinatlar belirleniyordu. Bir sevk risalesi belge alarak gidip rahatlıkla hemen maden üretimi yapıp satışını yapıyordu. Ancak Avrupa Birliği normları dünyadaki gelişmeler ve küresel ısınmayla birlikte dünyadaki çevre hareketleri ülkemize çevre kanunu yürürlüğe girmesiyle beraber hızlı bir şekilde bu süreye adapte oldu ve kendi yasal düzenlemelerini yaparak Avrupa normlarına entegre oldu. Bundan sonra kep süreçleri, GSM izin işletme konuları ve diğer bütün alanlarda alması gereken bütün tedbirlerle alakalı olarak sürece adapte oldu. Şimdi burada yeni dönemde biz artık sürdürülebilir bir kalkınma için sürdürülebilir bir madencilik teması işliyoruz. Bu da şu, yani biri gidip elini kolunu sallaya sallaya maden ruhsatı alıp çevreyi tahrik ederek bu madencilik faaliyetini sürdüremez. Önceliğimiz burada iş sağlığı ve güvenliği mutlaka buna riayet etmemiz lazım. Çevrenin korunması için çevre dostu teknolojilerin hayata geçirilmesi lazım. AR-GE’ye önem vermek lazım. yüksek teknolojili araçlar kullanmamız lazım. Ve en önemlisi bu süreçte yaptığımız bütün maden işlerinde şeffaflık, özellikle finansal ve teknolojik açıklık çok önem arz ediyor. Dolayısıyla bundan sondaki süreçte sınırsız bir kalkınma yerine sürdürülebilir bir kalkınma ve sürdürülebilir bir madencilikle hareket etmemiz lazım” dedi.

MADENCİLİK SEKTÖRÜNDE TEKNOLOJİ GELİŞİYOR
Ülkemizde madencilik sektöründe teknolojinin gelişme gösterdiğini belirten Kırşan “Dünyadaki teknolojik gelişmelere adapte konusunda ülkemiz madencilik konusunda ciddi bir çaba içerisinde. Özellikle altın madencilik konusunda uluslararası standartların belirlediği bütün normları şuanda ülkemiz hayata geçirmiş durumda. Bu konuda hiçbir sıkıntımız yok. Yasal manada da hiçbir açıklık yok. Ancak ülkemizin jeolojik bir gerçeği var. Siz peynir dilimi gibi bir kömür yatağını tam mekanize bir sistemle takır takır üretebilir satabilirsiniz. Anca burada özellikle teknonizmanın yoğun fay hareketi sonucu madenlerimiz daha çok çeşitli ancak uluslararası rezerv boyutuyla bu manada bahsettiğim teknonizmadan dolayı sıkıntılar var. Ülkemiz teknoloji noktasında, madencilik sektöründe söylüyorum çok önemli bir noktaya geldi” ifadelerini kullandı.

ÜLKEMİZDE 6 BİN 500 TON ALTIN POTANSİYELİ VAR
Ülkemizin bir altın gerçeğini masaya yatırmamız kanaatindeyim. Çok özet bilgilerle ve rakamlarla izah edeyim. Ülkemizde 6 Bin 500 ton altın potansiyeli tahmin edilmektedir. Şu anda özel sektörümüzün BTA Genel Müdürlüğümüzün yapmış olduğu çalışmalarla yaklaşık Bin 200 tonluk rezerve projelendirilmiş bir rakamla hâlihazırda duruyor. Toplam altın aramasına da arama teknolojileri için 1,5 Milyar Dolar’lık bir para harcandı. 18 tane altın işletmesi var ülkemizde ve 13 Bin 200 kişi çalışıyor. İlk üretimimiz yıllardır maalesef kamuoyundaki yanlış algılardan dolayı 1990’lı yıllarda biz altına ulaştık ancak ilk üretimimiz 2001 yılında Bergama’da gerçekleşti ve 2 tonla başladık. Daha sonra bu rakamlar arttı. 2017 yılında biz 27 ton üretim yaptık.  Geçen sene üretimimiz 38 tona çıktı. 2001–2019 yılları arasında düşünecek olursak toplam 340 tonluk bir altın üretimi yaprak ekonomiye ciddi manada katkı sağladık. Bu sene hedefimiz 45 ton bunun parasal değeri de 2 buçuk milyar dolar seviyelerinde. Yıllık ortalama altın ithalatımız 160 tonluk bir ithalatımız var. Neden? Çünkü ülke olarak mücevherleri seviyoruz, yatırım aracı olarak altını seviyoruz. Ancak burada çarpıcı bir nokta var. Bu seneyi geride bıraktım sebebi şu biz normal dönemler de 7–8-9 milyarlık altın ithalatı yaparken, bu sene ilk 8 ayda altın ithalatımız 16.1 milyar doları aştı. Yılsonunda muhtemelen 20 Milyar Dolar’lık gibi büyük bir rakamla kapatacağız. Ülkemizin cari açık problemi var. Cari açığın temelinde hep petrol ve doğalgazı zikrediyorduk. Ancak burada 3. bir kalem olarak altın gündeme girdi. Bunun için mutlaka bu altın üretimin önündeki engellerin hemen kaldırılması ve önünün açılması lazım ki cari açık problemi ileride kronik bir hal almasın. Bu çok önemli bir nokta. Türkiye’de üretilen külçe altınların yurt dışına satışı da yasak. Merkez bankası bunu alıyor ve böyle bir baraj var.

BAKIRA TALEP ARTIYOR
Kırşan, bakıra yönelmenin arttığına dikkat çekerek “Bakır ile ilgili olarak şöyle bir durum var dünyada. Özellikle kriz döneminde kâğıt paraya olan güven azalınca altın, bakır ve emtialara yönelme oluyor. Bu da haliyle talep artışıyla birlikte fiyat artışına neden oluyor. Kriz döneminde bakır fiyatlarında düşüş oldu. Ancak süratle toparlanarak 6.870 Dolar’a çıkarak rekor tazeledi. Bakıra karşı bir talep var. Bunun nedeni özellikle Çin dünyadaki bakır üretiminin yüzde 50’sini kendisi karşılıyor. Çin’deki salgınla birlikte geride bırakarak Çin kapıları açtı ve muazzam bir talep oldu. Buda haliyle bakır fiyatları olumlu etkiledi. 2. bir faktör olarak da uluslararası piyasada Dolar fiyatının düşük olması da yine bakır fiyatlarının yükselmesine etkili oldu. Sadece bakırda mı oldu? Hayır diğer metallerde de artış oldu.
Ülkemizde toplam 2 milyon 700 Bin ton bakır rezervimiz var. Yıllık bakır üretimimizde 100–120 bin Ton seviyesinde. Bunu üzülerek belirtiyorum ülkemizde tek metal üreten yerimiz Samsun’da. 90–100 ton üretim kapasitesi var” dedi.

 

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Üzgünüz ilginizi çekebilecek içerik bulunamadı...