“KİTABIM DÜÇEM-MA, BİR ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİDİR”

Merhaba sevgili okurlar,

“KİTABIM DÜÇEM-MA, BİR ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİDİR”

Yeni bir gün yeni bir hafta ve güne gülümsemeyle başlamış parıldayan bir gökyüzü.

Bu haftaki Kültür ve Sanat Masamızın Konuğu Şair-Yazar Cengiz Gümüş…

Bizleri İzmir’in tarihi güzellikleriyle kaplı medeniyetler ilçesi Selçuk’ta ağırladı.

Daha sonra ise Şirince Köyüne giderek sanatın kokusunu yudum yudum sizlere aktarmak için sohbetimize devam ettik.

Bir yanımızda eşsiz mavi Ege Denizi diğer tarafımızda ise koca bir tarih ve dudaklarımızdan dökülen şiirler…

Dahası çay ve sanat…

-Cengiz Gümüş Kimdir?

1974’te medeniyetler kuşağı Mardin’de dünyaya geldi. İlkokul ve ortaokul öğrenimini doğduğu il olan Mardin’de bitirdikten sonra Liseye Diyarbakır’da devam etti. Diyarbakır Dicle Üniversitesi Eğitim Fakültesi Matematik Öğretmenliği Bölümünü tamamlayıp öğretmenlik hayatına başladı. Matematik öğretmeni olması, sözel hobilerinin önüne geçmedi ve ortaokul yıllarında edebiyata olan aşkı daha sonralarda taştı ve kitap haline geldi. 2017’nin Ocak Ayında İzler adlı kitabı ile yayınlanmamış şiirlerini okurlarına sundu. Daha sonraki zamanlarda birçok kez sahnelenen tiyatro eseri Ben ve Cago’da kısaca yer verdiği destanı DUÇEM-Ma kitaplaştırarak sanat camiasına adını yazdırdı.

“SANAT VE EDEBİYAT, YOLCULUKTUR…”

-Klasik bir sorumuz var; sanat ve edebiyat… Bu iki kavram sizlere ne hissettiriyor?

“Sanat ve Edebiyat insanların bulundukları andan sıyrılıp geleceğe ya da geçmişe doğru yaptıkları bir çeşit yolculuktur. Bu yolculuk kimi insanlarda zamanla belirginleşir ve kitaplara dönüşür. Dolayısıyla benim yolculuğum da en azından benim için belirgin bir hal alınca İZLER ve DUÇEM-Ma isimli kitaplara dönüştü. Zor bir yolculuk olduğunu biliyorum Çünkü senden önce birçok kişi kendi yolculuklarına başlamış ve bu yolculuklar sonucu önemli eserler kaleme almışlardır. Onların arasından sıyrılıp okunan bir yazar olmak zor olsa da başarabileceğimi biliyorum”

“İMKAN VERİLSE BANA VERİLEN ÖMRÜ ÜÇE BÖLERDİM”

-Peki, neyin izler’i bunlar?

“Yukarıda bahsettiğim o yolculukta, yazar asla tamamen yalnız değildir. İçinde doğrusuyla, yanlışıyla, iyisiyle, kötüsüyle birçok insan taşır. Benim bahsettiğim izler bu insanların izidir. Kısaca insanın insanda bıraktığı izler. Okur kitabı eline alıp okuduğunda daha ilk andan itibaren kendini bu yolculuğun içinde kanlı-canlı bir şekilde bulacaktır. O kitapta bende kalan ve hiç silinmeyen, silinmeyecek izler var. Ben kendimi bildim bileli geçmişe doğru uzun bir yolculuk yapmayı hayal etmişimdir. Çünkü geçmişe doğru çıkacağım bu yolculuğun beni gelecekte de olmak istediğim yere taşıyacağını biliyorum. Çünkü hayatıma giren hiçbir insanın bendeki izini silmeye kalkışmadım. Ben hayatıma giren veya girecek olan tüm izleri kutsuyorum. Çünkü ben de bu izlerden besleniyorum. Eğer mümkün olsaydı bana verilen ömrü üçe bölerdim. İlk kısmını dünyanın var olduğu ilk yıllarda ikinci kısmını günümüzde ve son kısmını da dünyanın yok olacağı dönemde yaşamak isterdim. Çünkü ancak bu şekilde bu izlerin yeterince doğru ve anlamlı şekilde değerlendirebileceğini düşünüyorum. Ama bu mümkün değil ve siz uzak geçmişi ve uzak geleceği ancak hayal edebilirsiniz”

-Peki kitaptaki en büyük iz ne izidir?

“İnsanın insan üzerinde bıraktığı tahribattır. Ve genellikle bu tahribat olumsuz anlamdadır. Savaşlar, katliamlar, yıkımlar ve daha binlercesi… Benim toplumsal içerikli yazılar yazmaya iten şey bir anlamda bu izlerdir.

-Dizelerinizin her mısrası ayrı ayrı Mezopotamya kokuyor. Kim bilir belki bir özlem gizlidir imgelerde belki de kokusu kaleminize sinmiş bir veda. Sizce hangisi?

“Bir özlem… Hatta kocaman bir özlem… Sanırım özlemek insanda var olan en güçlü duygulardan biridir. İçinde birçok duygu taşır. Eğer birini veya bir şeyleri özlüyorsanız ağır bir yükü omuzlar gibi yürürsünüz. Mezopotamya dünyanın kabul ettiği şekliyle, bir yazar için birikim merkezidir ki orada doğup büyümüş olmak bu birikimi dışarıdan bakan insanlardan daha çok algılamanızı sağlar. Bu yüzden de dizelerde bu bölgenin kokusunu hissetmek ve okura yansıtmak benim için çok önemlidir”

-Bir dizeniz de

Kadınlığım, erkekliğim

Ayaklar altında

Ama biliyorum

Bu ağladığım

Son sabah olacak

Sıcak, çok sıcak

Bir güneş doğacak sabah

İşçiyim, köylüyüm, emekçiyim…

Güneşin doğmasını engelleyen veyahut şair sokaklar boyu ağlatan nedir?

“Ben dizelerimde hiçbir zaman sadece kendim için ağlamadım. Yazdığım her şey evrenseldir ve bu izlerin ürünüdür. Açlık, susuzluk, sevgisizlik, küçük yaşta evlilikler, kadın sömürüsü, ötekileştirme, hak ihlalleri, çocuk istismarı ve dizelerimde yazdığım daha birçok şey hemen hemen her gün bizimle birlikte dünyanın farklı birçok ülkesinde biri yada bir kaçı birlikte yaşanan gerçeklerdir. Ben güneşin doğmasını hayal ederken dünyanın tüm bölgelerinde yaşanan bu olumsuzlukların bitmesini hayal ediyorum. Özetle bunlar evrensel sorunlardır. Nedeni insandır.  Nerede olursa olsun bir başkası için güneşin doğmasını engelleyen birileri olacaktır. Bu ortadan kaldırılamayacak bir gerçektir. Önemli olanı bu değil, önemli olanı bizim ne istediğimizdir. Sanat ve edebiyat bu anlamda çok önemlidir. Çünkü her gün biraz daha kirlenen ve kendimizden başka kimseyi görmeyecek derecede körleşen vicdanlarımızın sanat ve edebiyatla tekrar görecek duruma getirebiliriz. Bu yüzden üretmeliyiz, bu yüzden sanatın her dalına özen göstermeliyiz. Bu yüzden her gün biraz daha artan bir hızla okumalıyız.  Beni en çok ürküten şey sanattan uzaklaşan bir toplumdur”

“BANA İLHAM KAYNAĞI SUNAN ŞEY, SEVGİ”

-Bir çok tiradınız ve sahnelenmiş tek kişilik psikolojik tiyatro oyunlarınız var. Bu oyunların bir kaçını izleyen biri olarak… Kalemizin bu denli çılgın olmasını sağlayan ilhamın ne olduğun eminim ki benim gibi okurlarınızda merak ediyordur?

“İnsanları seviyorum ve bu sevginin körelmemesine özen gösteriyorum. Ama mutlaka özel bir sevginiz olmalı. Benim var ve bu sevgi bana sonsuz bir ilham kaynağı sunuyor. Arkadaşlarım zaman zaman şizofren yazar diyorlar. Bildiğim kadarıyla böyle bir hastalığım yok. Buna rağmen bana böyle hitap ediyorlarsa bu ancak işimi iyi yapmaya çalıştığım -ki buna ancak okurlarım karar verebilir- anlamına gelir. Ama şunu söylemeliyim ki her yazar ve sanatçı kendi içinde belki de biraz şizofrendir veya olmalıdır. Tabi bunu dışa vurma şiddeti önemli. Çünkü duyguları bir araya getirip daha sonra harmanlamak gerçekten de kolay bir iş değildir.”

-Psikolojiye değinmişken gerek toplumsal olaylardan gerek başka sıkıntılardan dolayı zor günler geçiren Türkiye halkları toplumu için neler düşünüyorsunuz?

“Üzülüyorum. Ben toplumların en güzel olduğu anın renklerini en iyi yansıttığı an olduğunu düşünüyorum. Empati duygusu gelişmiş bir toplum duru ve berrak bir su birikintisi gibidir. En dibindeki bir çakıl taşını bile görebilirsiniz. İşte o an en güzel andır. Ve sanırım sanat bu berraklığı sağlayan tek dinginliktir. Anlayış ve saygı bizlerin ihtiyacı olan tek şeydir. Özgür sanat, özgür bir ülke, özgür bir ülke mutlu bir yaşam, mutlu bir dünya demektir”

-Sanat, ülkenin hangi kademesinde sizce?

Bana kalırsa gelişmiş bir toplumun en büyük göstergesi eleştirel bakış açısına sahip sanat ve edebiyat anlayışının bulunduğu noktadır. Bizde bu bakış açısı olması gereken düzeyde değildir. Dolayısıyla bu eksiklik hayatın her aşamasında kendini gösteriyor”

-İdolüm diyebileceğiniz sanatçılar var mı?

“Birçok büyük yazar ve şairimiz var söyleyeceklerim asla saygısızlık olarak anlaşılmasın, ama Türkiye de yaşıyorsanız Yaşar Kemal, Ahmet Arif ve Nazım Hikmet kendi alanlarındaki en büyük gerçeklerdir. En azından benim için durum bu. Dünyadan da Friedrich Nietzsche, Pablo Neruda isimleri diğer birçok yazar ve şairle birlikte istisnasız en büyüklerdir”

-Son olarak neler söylemek istersiniz?

“Bildiğiniz gibi geçenlerde yeni kitabım olan DUÇEM-Ma okurlarla buluştu. Bu kitap bir romandan çok destandır. Binlerce yıl önce Duçem topraklarında geçtiği varsayılan mitolojik bir hikâyedir. Bu kitapta Tanrı ve Tanrıçaların desteklediği kralların Kûri halkına yaptıkları zulüm ve bu halkın geçmişten geleceğe gönderilen savaşçı Tora önderliğinde başlattığı bir özgürlük mücadelesini anlatmaktadır. Bu öylesine bir hikâye ki bu hikâyede sözü geçen Duçem topraklarında tanrılar bile hiçbir zaman adil ve masum olmamıştır.

Beğeni ile okunacağını ümit ediyor ve buradan sizin aracılığınızla son olarak şunu dile getirmek istiyorum. Ümit ediyorum ki yeryüzündeki her canlı bir sonraki gün uyandığında gülümsüyor olsun. Teşekkür ederim”

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Üzgünüz ilginizi çekebilecek içerik bulunamadı...